Pazar, Temmuz 22, 2007

Buz Çağından Mektuplar...

Tarih ....

Ah Sevgili...
Dışarıda kar ve fırtına. Rüzgar aç köpek gibi saldırıyor. Bir ortaçağdayım. Zamansız ve hep karanlık bir çağ. Burada insanlar bin yıl yaşıyor, belki de daha çok. Ölüm korkusu hiç yok. En son burada birini 150 yıl önce gömmüşler. Köyün genci, modern çağın ihtiyarı yaşında. Evet, bitanem; bir yoklar diyarındayım. Olmayanları not ediyorum.

Tarih: 24 Şubat 2007. Hazar’a 5-6 km uzaklıkta bir köy. Sırtından koca bir nehrin geçtiği, en fazla ormanda kaybolmuş bir kulübe büyüklüğünde bir köy. Elektirik yok. En azı geldiğimden beri elektirikli bir nesne görmedim. Şimdi kar başladı. Bu tam bir yok oluş demek.

Haberleri kargalar getirir köye; her sabah posta kutusunda bulursun onları. Köyün posta kutusu kargaların rahat çığırabileceği kocaman çinarlar. Sabah burada çok sert. Bir sabahları sert, birde insanların bakışları. Donmak için birinin bakış alanında olman yeterli.

Isınmak için hergün odun yarmak zorundayım. Ellerimin derisi çürük bez parçası gibi yırtılmış. Geceler çakalların ağıtıyla uyumak. Bu sesleri hiç bir müzikte dinlememişsindir.

Karanlık... karanlık...
Senin olan bir şey var burada: insan kendisini bir şeyin sınırında hissediyor. Ama bu sınır ölüm değil. Garip, farklı bir şey; ama en çokta ölüme benziyor gibi. Veya bana öyle geliyor. Ama ölüm değil. Çünkü burada 500’den erken ölen genç sayılır.

Ha, insanlar neden bu kadar uzun yaşıyor diye soracak olursan, açıklayayım. Burada insanlar köyün ilk kurulduğu yıldan beri bütün bir tarihini yaşıyorlar. Anlattıklarına göre, Adem ve Havva da bu köyde dünyaya ayak basmış. Evrenin merkezi burasıdır, onlara göre. Doğrusunu söylemek gerekirse, bana göre de. Ancak, ilk insanlar bu köyde yaşamayı hak ediyorlar. İlk ve tek insan gibi yaşamayı.

Biliyorum, lanet olası bir batılı gibi sanki Afrika’da yamyamlar arasında düşmüş gibi anlatıyorum, bütün bunları sana. Aslında öyle değil. Yalan olan benim. Benim dışımda burada herşey gerçek. İnsan dışı olan da benim. Ve hiç yaşamamış olan da yine benim.

Burada ölümlerin az olmasının nedeni de sanırım açık. Bir elin parmakları köyün nüfusundan daha kalabalık gözüküyor. Daha dün, üç insanı bir arada gören bir amaca, neredeyse köy nüfuzunun çok arttığından şikayetlenecekti. Acaba, beş insanı bir arada görse ne diyecekti? Hiçbir şey! Sadece köyün yabancılarca işgal edildiğini düşünecekti.

Sarı amcanın (burada insanlara genelde lakablarıyla hitap edilir) koyununu dün kurt parçalamış, börtlen bitkisi köy arkının önünü tıkamış, en önemlisi ise komşunun ineği ayağını kırmış köyün haber ajansları gün boyu bu haberleri geçiyor. Bacalardan çıkan duman gibi ulaşıyor haberler bir evden ötekisine. Dünya burada hem çok küçük, hem de kocam gözüküyor.

Ben misafirim...
Bu, sanırsam iyi bir şeye benziyor.

05.05.07.
insan yaşlandıkça daha çok korkuyor.
Sanırım daha önce yaşlılık hakkında hiç bu kadar düşünmemiştim. Ve sanırım, hayatımda bu kadar çok yarım yazılar bırakmamıştım.
Üzülme diyen insanlardan korkuyorum. Her üzülme dediklerinde biraz daha üzüntüyü hatırlıyorum.
Gecelerden korkuyorum, gökyüzü bir daha açılmayacak gibi geliyor bana.
Sevgiden korkuyorum, ama bu korku için bir neden bulamıyorum.
Petrol lampasında yazı yazmaktan korkuyorum.
Çok korkak biri oldum.

Cumartesi, Temmuz 21, 2007

Bulunmaz bilirim

NE ARARSAN BULUNUR DERDE DEVADAN GAYRI