Saklan
ey omzuna haps olduğum yaratık. Saklan.
Kaç
ve kurtul, ey yaşam harcatan alçak sevgili! Defol kapımdan, yok ol evimden.
Git,
git! Duyulmasın sesin, okşanmasın zülfün, kaybolsun iğrenç kokun.
İdeal!
Ey
kutsal piç!
Yetmedi
mi? Sana sunulan bunca kurbanlar, uğruna akan bunca kanlar. Her derede bir leş,
her kafeste bir maymun, her kütüphanede bir deli. Cildinde binlerce bilgenin
tırnak izi, alın yazısı mühürlenmiş.
Ey
büyük kitap! Yırtıl, açıl ve boşal!
***
Bu
son rüyam, Sevgili!
Bu
son Soluğum.
Bu
son Mektubum.
Bu
son Vedam.
Gitmek
şerefine eriştim. İhtiyacım kalmadı sana. Bir avuç aldım senden, bir çuval
teslim ediyorum ellerine.
***
Kafam
kanıyor. Gözlerimin içi kan çukuru. Kendi kanımla dolup boşalıyorum kuyu gibi.
Yüzümde acı buğarlanıyor, kalbimde ümitler, istekler, yazılmamış kitapların
milyonlarca satırları.
Kan olup akıyor saat, hayat, hakikat...
***
Sen
de gittin. İzi kaldı ellerinin.
Sen
de gittin. Sesi kaldı sözlerinin.
Sen
de gittin. Acısı sindi yüreğime aşkın, lanetin, azabın, günahın.
***
Bu
benim hikayem, sevgilim.
Daha
yeni başladım. Ulğumuna kalemin mürekkeplerini zehir gibi akıtacağım, sana azap
veren sözlerimle.
“Acem-eşiran”
çalıyor... Miskinler çevremde düş gibi raks ediyor. Ben
lanet gibi kovuyorum içimden seni. Bir karanlık çağ gibi kapanıyorum gözlerim.
Prometeyden kalma çivilerimi çöküyorum Kaf`dakı kutsal kayamdan.
Bu
benim hikayem, sevgilim.
Kollarımda
zincir metre metre. Kafamda idealizmin tel örgüleri. İnananların son temsilçisi
dilinde üç sözcükle can veriyor: kalem, kitab, Sevgili. Son mistik son kes ölüyor.
Bu
benim hikayem, sevgili.
Güneş`e
koşuyorum, babalarım gibi.
***
Sabah
oldu. Üşüyorum. Soğuk kırbaçla dövüyor parmaklarımı.
Kar
sesi, kurt sesi, kan sesi.
Benim
horom...
Benim
şarkım...
Benim
sahnem...