Pazar, Şubat 26, 2006

Dil Üzerine Okumalar I: Gadamer


Anlaşılabilen varlık ancak dildir” – diyor Gadamer. Dili anlamaya olanaklı kılan onun evrensel araç olmasıdır. Bu yüzdende karşımıza çıkan bütün dilsel sorunlar birer anlam sorunlarıdır.

Gadamer, Alman Felsefesinin Heidegger çizgisine sadık varoluşçu filozoflarındadır. Heidegger’in varlığa dönüş tezini o, Wittgenstein’in dile dönüşüne uygulamaktadır. Dil, var olan olarak, varlık olarak belirir Gadamer’de. Yani, Heidegger felsefesinde yer edinen “varlığın unutulmuşluğu”, onun düşüncesinde “dilin unutulmuşluğuna” dönüşmüştür. Gadamer’e göre, akıl veya insan dilin dışında düşünmez. Düşünce, dilledir; yani bizzat dildir. Biz dille birlikte düşünüyoruz. Dilimizle düşünüyoruz. Düşünce ile dil birliktedir. İşte bu, varlığın bir garantisidir. Ancak bu, dilin tüm toplumsal ve tarihsel süreçlerin ve eylemlerin anatomi öznesi olduğu anlamına gelmemelidir. Dil, günlük hayatımızda bizi meşgul eden herşeyin yorumlanması oyunudur. Bu oyunda herkes eşittir. Herkes bu oyunun merkezindedir ve oyunun içindedir. Yaşam pratiğinin her türlü maddi varoluşunu belirleyen şey bu dilsel bilinçtir. Bu yüzden gerçeklik dilin dışında aranamaz ve dilin ötesinde değildir. Gerçek, dilin içindedir veya dilin içinde oluşur.

Varlık dilin dışında olmayacağı gibi, o halde dil bizim ustalaşmak için veya konuşmak, anlaşmak, ifade etmek, yazmak, söylemek, bilim yapmak için örendiğimiz bir süreç değildir. Dil, bizim içinde yaşadığımız birşeydir. Buradan Gademer, geleneğin de dilsel birşey olduğu görüşüne varmaktadır. Gelenek, bize aktarılmış dildir. Bu durumda, bizim hayatımız yorumbilgisel bir yaşantıdır. Böyle bir yaşamda olgudan önce seçme ve reddetme diye birşey olamaz. Bu durumda, Gademer’de dil, güç ve toplumsal süreçle bozulmamış saf bir değişim dizgesidir. Heidegger’de “dil varlığın evidir” düşüncesi tam bir ev halini almıştır.

Hiç yorum yok: