Pazar, Haziran 14, 2009

Kafkas Güncesi

Not: Heterotopya "mezarlık" demek. Bu blogu bana Faruk oluşturmuştu. İstanbul'u terkedeceğim tarihe kadar çeşitli dönemlerde Faruk'a yazdığım mektupların bir kısmını burada yayınlayıp, kalemimi de Faruk'un mezarına bırakıp burasını kapatacağım.

MEKTUP 6.

Sevgili Faruk.
Günlerden ne bilmiyorum, önemli de değil. Zaten yaşamıyorum. Günlerin yaşayanlar için sayısal bir değeri, bedeli var. Tiflis’te bir lağım çuğurunda olduğumu biliyorum, sadece. Oda, bok kokuyor. Daha ilk günden kaşınıyorum. Benden önce binlerce orosbunun içine gömüldüğü bir yatak, bir ayağını muhtemelen son dünya savaşında kaybetmiş bir masa, bir raf – hayret çok iyi durumda – mutfak, banyo tuvalet kardeşleri, ve ve ve ıvır zıvır şeyler. Kendimi kapattığım hapishanenin demirbaşları bu kadar.

Dostsuz da yaşanabilirmiş demek; sevgisiz ve parasız da. İstanbul’da keder ve ıstırapla yaşanabilirliği keşfetmiştim, Ankara’da aşkla, Tiflis’te pislikle. Hayatımın her anı bir sahne; ama hepsi de finalsiz.

Bulunduğum bütün şehirlerde gerçekleştirdiğim ilk ziyareti burada da tekrarladım: kitapçıya gitmek. Bir şehirin kitapçıları ve kadınları güzelse yaşanabilir benim açımdan. Kitap bizim boyunbağımız, alınacak en iyi hap; afyon, uyuşturucu, tecavüz edilecek kadın. Her kitap bir kadın ve ben 2000 kadınla yatmakla ünlü pornografi yıldızı Rocco’dan daha fazla deneğimliyim.

İnsan neden okur, Faruk? Hiç düşündün mü? Düşünme, boş ver. Zaten düşünecek durumda da değilsin. Kısa yoldan sana söyleyim ben. Çaresizlkten. Yalnızlıktan, kimsesizlikten okur insan. Yaşamın dışında kalan namuslu bir insanın kitap dışında hırsızlığını yapacak hiçbir nesne yok.

İkinci mekan: internet kulübleri. Yine mektubsuzum, mailsizim. Kimse yazmıyor. Yazmasınlar, umrumda mı? Zaten yazacakları da ne ki. Nasılsın, iyimisin, nerelerdesin, kendini özlettin ve ve ve, beşinci sınıf sorular. Açıkcası çoğunu okumuyorum bile. Bir şiir, bir roman, mektup, mail kutsal gibi bir cümleyle hemen oracıkta kurşuna dizmiyorsa beni satırların tren yolçuluğunu izlemenin bir anlamı yok.

Şarkı söylüyorum odamda. Daha doğrusu şarkı linç ediyorum. Bu sesin kırıp parçaladığı şarkı katliamını hayal bile edemezsin. Ama şarkı söylemenin çok zor olmadığını keşfeddim. Bunun için insana pek bir malzeme de gerekmez. Bir ağzın ve hırıltıları sürdürebilecek kıtlağın olması kafidir. Bir de daha önce yapılmışlardan bir parça biliyorsan, kaynat gitsin boğazının derinliklerinde. Bilmiyorsan, uydur. Zaten çağdaş müzik zırıltılı bir makine değil mi?

Kaburgalarım ağrıyor. Ama benim doğuracağım bir Havva yok. Çok zorlasam, ancak bir bit çıkar o kadar. Tiflis’te insanın yaşamak için cankurtaranla dolaşması gerek.

Akşam Şota Rustaveli caddesi kaynıyor. Kibarlarla fahişeler aynı kafeden beslenmekte. Eskilerden bir kaç tanıdık dışında kimsem yok burada. Eskiler de çok eskimiş; kadını da, erkeği de. Burada bir yerlerde savaş sürüyor, ama nerede olduğunu kimse kestirmiş değil. Zaten bileni, Gürcülerin peygamber ilan edecek halleri de bulunmuyor. Dünya çok dengesiz, namussuz ve yırtık burada. Tiflis, karadeliğin başkenti. Ve benim yazmak dışında kurtuluşum yok.

Ağustos 2008.

3 yorum:

İbn-i Sina dedi ki...

bence faruk kapatmanizi istemezdi..

Mihman dedi ki...

Çok üzüldüğüm demlerde kendimden olanı yok etmenin, silmenin ne demek olduğunu gayet iyi biliyorum.
Sebebi ne kadar manidar olursa olsun, kendi içinde başlayıp yine kendi içinde biten bir hüküm.
Olması gereken... Rahatlatmayan, rahatlama adına da yapılmayan.
Yapılması gereken neyse yapılmalı ve fakat unutulmamalı ki :
"Ve benim yazmak dışında kurtuluşum yok."

n_marmara dedi ki...

Sevgili İbn-i Sina. Faruk çok şeyi istemezdi ve bir o kadarını da isterdi. Bunu da istemedikleri sırasına yazalım.

Sevgili Mihman, hiçbir hüküm beni kesmiyor.