Pazartesi, Haziran 15, 2009

Kafkas Güncesi

MEKTUP 11
Sevgili Faruk. Umarım bu satırları eline geçiren birisi erkeğin erkeğe mektubunu, hele de bunu bir “sevgi” sözcüğüyle başlatmasını ebesinin şeyine yormaz. Aslında bir sürü insana mektup yazmışlığım vardır. Çoğu adresini görmemiş bile. Amaçsız karalama gibi çöplüğe gömülecekleri anı beklemekteler.

İnsanın hitap edecek birinin olması mükemmel birşey. Konuşmak güzel; özellikle de insanla. Ama inan bana, bu gökkubbe altında ben konuşma krizi yaşıyorum. Yaşadığım ekonomik krizlerden daha beter bu, daha feci.

Bugün heyheylerim üzerimde. Canlı bomba gibi yürüyorum Tiflis sokaklarında. Selam verecek bir ılık ses pimimin çekilmesine sebep olabilir. Bummmmmmmmmmmm.

Sabah Nana’yı gördüm. Şişko kocası Anatoli ile birlikte. Birlikte mi? Hiç sanmam. Farklı gezegenler gibi duduyorlardı. Aralarındaki boşluğu kapatacak bir çekime gerek varmış gibi. Gördüm, ama görmemek için bu şehri terk edebilridim. Onlarla konuşmak, İETT otobüsüne binmek gibi bir şey. Kalabalık, basırık ve tüm oturacakları teyzeler kapmış. Yetmezmiş gibi, ayakta can çekişenleri yönlendirirler de: “Gel yavrum, yaklaşın. Dışardakiler de binsinler”. Nana bir ötobüs, Anatoli de şöför. Ve bu çarpık araç bugünkü yolçu açlığını benimle gidermekte istekli.

Onlar sayesinde karnımı doyurdum. İyi denilmese de orta düzey bir kahvaltı. Bazı insanların yanında yemek, konuşmaktan daha iyi. Çayın berbat olması sigara keyfimin de içine soktu. Sigarayı çay içen biri keşfetmiş olmalı. Kral olsaydım, sigara içmeyenlere çayı yasaklardım.

Nana, dünyadaki 6 milyar insanın annesi gibi duruyor. Henüz 30’undaki bu kadın gelecek 6 milyarı da rahminde taşır. Çok dengesiz. Sigara çıkartmak için elimi her cebime sokuşumda, onun için uzuvlarımın kabarıklığını dengelemeğe çalıştığımı sanıyor. Doyumsuz bir fil, pezevenk bir kocayla “9 Nisan şehitleri” caddesinde yürüyorum. Tanıdıkların, kesinlikle fiyat konusunda mutabık olup olmadığımızı hayal ettiklerine kuşkum yok. Nana’yla olmak mı; yok daha neler. Budist gibi şeyimde kova taşımağı yeğlerdim.

Bir yolunu bulup ektim onları. Ama Tiflis küçük yer. Şehrin girişinde çıkardığın gazın kokusunu bitişinde alabilrisin. Hele Nana, o gün şehirde dolaşmağa karar vermişse, yeraltına inmen gerekir.

Öğlen, şehirde sıcak ve savaş kokusu artmakta. Tiflis’e Güneş ve Ruslar aynı anda saldırıyor. Her kes yarın yokmuş gibi yaşıyor.
.. .. ..08



MEKTUP 12
Zaman kanser gibi yiyip bitiriyor – diyor H. Miller – sevgili Faruk. Kaçış yok, hava boğucu, insanlar kasat ve kaskatı. Bir fahişeler gülüyor, bir de şeytan. Burada biraz daha kalacak olursam, öleceğimden eminim. Denizsiz şehirler hapishane gibidir. Ve ben, bu hapishanenin arşivine düşürülmüş özel bir kurt gibi okuyorum. Bütün bir Kafkasya, Ortadoğu ve Türkiye’nin kirli çamaşırlarının arasında. Günde binlerce sayfa çevirmekten parmaklarım fıtık olacak.

Az uyku, az yemek, az sevgi (hiç yok), az oksijen. Azgelişmişliğin tam da göbeğine demirlemişim. Her yer ajan kaynıyor: Gürcü, İngiliz, Amerikan, Yahudi, Ermeni, Türk. Her yerde bir çift gözün üzerinize açılıp kapandığını bilmek insanın bütün isteklerini kurutuyor. Özel yaşamınızı iliklerinize gömüp yaşamak. Dışarı fırlayacak her sıvı aleyhinizde delil olabilir. Yaşayacaksın, ama damarsız, kalpsiz, böbreksiz, hissiyatsız.

Gürcüce bilmiyorum ve her yerde de bu dilde basılmış yüzlerce kitap karşıma çıkıyor. Aslında Gürcüce denen bir dil yok. Her Gürcü bir dil ve hepsi de Gürcüce.

Dün gece Sadık aradı. Geldiğimi öğrenmiş ve sömürülmek istiyor. Arabası, parası, kadınları ve içkisi olan bir Ankaralı. Gürcülerin her an düşmanına dönüşebilecek bir tip. Mübarek, sanki geneleve gelmiş gibi bakıyor etrafa. Uzuvlarının dilencisi. Çevresinde uydu gibi gezinen arkadaşları (hepsi de Ermeni Kürdü) ağacı kemiren kurtlara benziyorlar. Onlar Sadık’ın eroin deposu. Para insanı yok ediyor. Sadık’ı gören zenginliğe tövbe eder. İnsan kudurunca özel bir yaratık olup çıkıyor. İyi bir sadakat örneği Sadık: çirkinliğe, iğrençliğe, pisliğe. Onunla geçecek zamandan nasıl çalmanın derdi benimkisi. Onun hesabına bol bol içebilirim. Ama kıtlağa giren her yudumda Sadık’ın biraz daha şiştiğini, böbürlendiğini görmek çok acı. Zavallım dünyayı kendisinin beslediğini sanıyor. İstediği tek şey: onurlandırılmak. Ama ben yediği çanağa işeyen biriyim. Sadık, sankı ona hoş bir söz söylemem için zuhur etmiş dünyaya. Rüyasında bile göremez.

Yazıyorum. Boğularak, gaz odası mahbusu gibi yazıyorum. Sadece yazarak arınacağımı, kurtulacağımı sanıyorum. Ama her yazıyı yeteneksiz beynin kabusları olarak mühürlüyorum. Her yazı bir yaşamın kepenklerini indirmekte. Geceleyin bir putunun kırıldığını keşfeden yabaniden farkım yok.

.. .. ..08.

5 yorum:

Mihman dedi ki...

biz de batum göçmeniyiz. babam dil bilir. hep merak etmiştim gürcüleri. burada (istanbul) gördüklerimden edindiğim izlenim çok da hoş insanlar olmadıkları.
bir tür sükut-ı hayal.
yazdıklarınızı okuyunca daha da artıyor.
ama yine de istanbul dışında bir yere ait hissetmediğim halde, batum'u görsem kendimden bir şeyler bulacak gibiyim.

n_marmara dedi ki...

Sevgili Mihman...
Yazdıklarımla tüm oradakileri aynı kategoriye sokmam doğru değildir. Ben kendi gözümden baktım. Sadece şu kadarını söyleyeyim:

Aldanma ki, şair sözü elbette yalandır.

ismet kara dedi ki...

Sevgili dostum, azizim...

Bugün gittiğim bir şantiyenin çatısından elimde sigara ile uzaklara baktığımda aklımdan geçen şuydu;

Ghosttan geri dönebilmeyi düşündüm.

n_marmara dedi ki...

Sevgili Ridvan...
Belki de durduğun yerdir ghost. Baktığın yere henüz hayaletler bulaşmamıştır.

ismet kara dedi ki...

hayal e(t)iyorum...

hayalettim
hayalettin
hayaletsin