Cuma, Temmuz 09, 2010

Yaz suskunluğu...

Modern insan ilginç bir tür. Anlaşılması güç bir tasarım...
Doğadakı tüm canlıların heraretle çalıştıkları bir mevsimde, insanın suskunluk menopozuna girmesi ne garip.
Çok değil, daha birkaç 50 yıl önce, insanlar yazları çalışır, kışta dinlenmeye çekilirlerdi. Doğanın mantığı da bunu gerektirir zaten... Şimdi tam aksi bir canlı olu verdik...

Böyle olunca en büyük komiklikler dostların sitelerinde yaşanıyor...
Örneğin, Sevgili Aleksandr bey, üç haftada üç kez arayıp bulamadığı sevgili Warrior hakkında www.patagonya.org-da koca bir duyuru yayınlamış. Mihribanım Kani Çınar'ın göz nuru, el emeği www.sayhadergi.com "istifa" etmiş galiba. Son bir haftadır sayha kapıları internetimde kepenk indirmiş gözüküyor.

Sevgili Davut, zaten tüm bit seneyi terk-i dünya geçirdi... Banu Hanımefendileri Anka kuşu gibi bin senede bir damarlarındakı ilham genlerini harekete geçirip, bir yazı yazıyor. Eski göz mahbubu www.cemaat.com tümden benim internet sistemimde açılmadığından sevgili Ercan'ın kırathanesinde nelerin olup bittiğini anlamam olanaksız.

Dostum Ridvan, postama bir güvercin uçurmuş... Sanırım uzun yol, onu da yormuş... Sözlerin kanadları kırık, sevgiye muhtaç kuşcağız, haftalardır kafamdakı kafeste suskun. Hâlâ bir yanıt bulamadım, kendimde ona...

Telefonumun mesaj düymesine basan yegane derd-i aşiyanım sevgili Zeynebî. Dün yine kandili miracıma fikir yakıtı doldurmuş... Allah razı olsun...

Sevgili Şamil'den hiç haberim yok. Ama iki dünya arasında bir yerde olduğundan da şüphem yok...

Armağanım Yusuf, bu hızla giderse Osmanlı edibi Bosnevî'den sonra Türkiye'nin "bosnaşinası" olacağı gün gibi aydın... Uzun süre oldu kulaklarımı sesiyle havalandırmadığım...

Sevgili Gülseli Işık, miralay bahçesine çekildiğinden kitapların ciltlerine dokunmayı arzu-haline gam getirir inancıyla geçici "derrake" dışı galiba... Ne diyelim, Allah mutlu mesut etsin...

Orta Asya cephesinden tüm kanallarım kapalı. Umarım, hepsi "Turanlı diktaörlerin" hapishanesinde yok olup gitmemişler...

Gündemimi kabartan dosyalarım şimdilik sevgili Nadiya'dan gelmekte...

Akademik dostların ismini hallandırmaya ne ihtiyaç var... Zaten hepsi bir yerlerde kalem-i inkılab ediyor...

Kütüphanem bomboş... Çoğu rusça edebiyat ve bu dil beni hiç çekmiyor...
İnternette yeni Kazak ve Kırgız edebiyatı keşfettim... Postmodernizmin bu denli hızlı biçimde Eski Sovyet edebiyatını istila etmesine doğrusu şaşırıyorum... Bu edebiyat sayfalarında insan dışında her şey bulmak mümkün... Daha ziyade bir tuvalet edebiyatı... Terröre dönüşmüş cinsellik... Her an bir üstyapını içgüdüsel tasvirle doyuracak cinsel aclık... İntihar, pişmanlık ve müthiş günah sevgisi... Dosto'nun bahçesinde Gorki'nin yaratdığı moloz yığınları gölgesinde insancıkların yazın aşkı cehennem naraları atıyor...

İran ve Çin edebiyatı da suskun... Şirazî'nin pornografiyasının Avrupa'da "İran edebiyatı" olarak mabedleşmesi Batı kininin vandalizme doğru sürüklendiğini bir kez daha kanıtladı... Hint ve Japon dünyasından haberim yok. Sanırım, dünya edebiyatını sarsacak bu diyarlardan bir yazar da yok...

Bazı ilginç bloglar dikkatimi çekiyor... Sustucu kullanır gibi bir üslupla yazıyorlar. Ses yok, gürültü yok, ama ceset ortada yatıyor... Daha ilginci kahraman da yok, suç da... İnsan kafasını bir uğultu işgal ediyor, bu yazıları okurken... Amacı belirsiz bir intifada çocukları sanki...

Bunların karşısında baygınlar ve ağzının duasını bilmeyenler ordusu yer alıyor... Mübarek görünmek için her zülme tedbir deyü dünyanı kazanma yarışındalar. Dillerinde yer alan çoğu sözcüğün Nirvana'nın çöpleri olduğunu bilmemeleri ne acı... "Hazreti Zibil" mürüdleri...

Gerçek şu ki, sırtına sosyal kamçı yemeyen insan yazamıyor... Fikir, sürgün olmadan, katorga mahkumiyeti almadan doğmuyor... Her zihin acıya mahkumdur, yazar olmak için... Arabın Irak cehenneminden bir roman çıkaramaması ne acı...
Hangi Filistin aşığının dilinde bir Kudüs edebiyatının anahtar sözcüğü var? Bosanlı neden Serebrenitsa göz yaşlarını sayfalara akıtmıyor? Azeriler ya postmoderist düşlerdenyazıyor, ya kalkınma medhiyeleri okuyorlar... Oysa, Bakü sokakları Noterdam kaburlarından geçilmiyor... Onları gören, izleyen bir Hugo taslağı bile yok...

Fikrin sustuğu dünyada, mevsimlerin ölmesine şaşırmamak gerekir.
Beni sormayın...
Bu mezarlığa bir fatiha-han gerekmez mi?

3 yorum:

Kâni Çınar dedi ki...

Azizim,

Sayha Dergi için "Kafi" dedik lakin http://www.kanicinar.com ile "kendimizce" yazmaya devam ediyoruz. Tamamen yaz havasına girmedik yani.

Selam ile...

ismet kara dedi ki...

Aziz Dost,

Daha gelmiyor musun, dünyanın bu yamacına?

ozmelly dedi ki...

günseli ışık okudu.. biraz geç oldu ama hatırlamana sevindim..