Cuma, Mart 04, 2011

Bozkır masalları 4...

İlk sevgilimin adı Lena’ydı... Bir malakandı... Nehrin çamurlarına gömülmekten ben kurtarmıştım onu ve oracıkta da aşık olmuştuk. Biz orada yaradılmıştık, Adem ve Hevva gibi, çamurdan...

Nehirden çıktıktan sonra ona Pedronun bahçesinden çaldığım ve cebimde gizlediğim, ama kurtarma sırasında ezilmiş eriklerden sundum. Erikleri bitirdikten sonra “nasıldı?” diye sormuştum. “Çamur gibi” diye yanıtlamıştı...

Birgün babaannemden “insanlar nasıl karı-koca olurlar” diye sormuştum. O da, “birbirlerine dokunarak” demişti. Lena benim karım olmuştu. Çünkü karı-koca olmamız için babaannemin koyduğu şart gerçekleşmişti. Aryılıp kendi evimizin yolunu tutduğumuzda yolu Celal abim gibi yürüyordum. Bir ay önce evlenmişti ve yolu adeta ölçüp-biçerek adımlardı. Her şey güzeldi, ama şu yürümek işi pek hoşuma gitmemişti. Çünkü, böyle eve daha geç varılıyordu. Ayaklarımı yolun enine doğru açmaktan dengemi şaşırmıştım. Sanki bacaklarımın arasında karpuz taşıyordum. Ama erkek gözükmem için bunu zorunluydu. On yaşlı damattım, nasıl olsa... Celal abinin bacaklarının eğri olduğunu ise çok sonra öğrendim.

O günden sonra her akşam Malakan sınırlarına dayanır, saraydan kız kaçırmanın hesaplarını yapardım. Her defasında da ceplerimi meyvalarla doldururdum. Ezilmemeleri için erikleri en üste yerleştirirdim. Tepenin üzerine oturar, meyvalarla küçük delikden çıkan karıncaları beslerik.

Lena bir karıncaya benzerdi. Küçük sarı karıncaya... Bir gün rüyamda onun karıncalar tarafından kaçırıldığını gördüm. Çok korkmuştum. Sabahı zar-zor açtım. Ben yetişene kadar karıncaların onu yiyeceği düşüncesi uyutmadı beni. Şafak ağarınca hemen tepeye koşmuş, karıncaları cezalandırmıştım. Zavallı küçük yaratıkları tekmelerken “sizin bir sürü karınız var, bırakın Lenayı, o benimdir” diye bağırıyordum. Nida’yı görmeseydim, bir katliama sebep olacaktım. Sonra çok üzüldüm. Bir sürü meyva bıraktım yuvanın ağzına, beni affetmeleri için. Affettiler mi?

Lena benden bir yaş büyüktü. Uzun örgülü saçları kalçalarına varıyordu. Çoban babanın atının kuyruğunu hatırlatırdı bana. Gözleri kocamandı, yıldız gibi... Yıldızlara bakmayı o zaman alışkanlık edindim. Uzun kış geceleri ayazlı gök yüzünde Lena’nın semaya yansıyan gözlerine dalıp giderdim. Her gece uyumadan önce pencere karşısında demirlerdim.

Onun için her türlü çılğınlığı yaptım. Lena’ya göz diken Malakan çocuklarının tepesine bir şahin gibi indim. Çocukları pusuya yatrıp üzerlerine saldırdım. Durdurmasalardı bütün Rusya’nı fethedebilirdim.

Yaşam soluklarımız gibi koşuyordu. Üç yıl geçti böyle. Lena’nın ailesi Ukrayna’ya göç ettiler. Rüyam gerçek olmuştu. Karıncalar karımı yemmişlerdi.

Aşk için ağlamak çok acı... Haftalarca dolu gibi yağdı gözlerim. Bozkırın her karışına bir damla yağmurun düşmüştür.

İnsan acıyla büyümesi, ne kötü...
02.03.

2 yorum:

sücud dedi ki...

bozkir masallarini okumak güzel.

bir sürü kapin var icine girilebilecek
ve bir sürü daha senin ordan kacabilecegin...

Kâni Çınar dedi ki...

Karıncalar, kötü adamlar, kuşlar, güneşle gidenler, ve hep gidenler...Gidenler bahtsızlar, geride kalan acının muşahhas halineden bihaberler; gidenler, evet biçareler som yürekten o kadar uzaklar... Gidenler...