Pazar, Temmuz 12, 2009

Özgür çoraplarım...

Sevgili dostum...
Sana yazıyorum bu mektubu. Okumyacağını bile bile yazıyourm. Okunmayacağımı bilerek, kirletiyorum sayfaları. Daha önce yaptığın gibi, yaptığım gibi.

Yazmak için bir nedenim yok. Ve artık, senin çağın da yok. Sadece, seni tekrar tekrar kağıtların arasına gömüyorum. Seni çoğaltıyor ve senden koca bir mezar yaratıyorum. Tüm mezar taşlarının üzerine isminin yazıldığı mezar. Toplu bir katliamda bir anda her parçanın kurşuna dizildiği bir mezar. Ve şimdi kendi Lahey Adalet Divanı'mı yapıyorum, müsaadenle.

Yazıyorum, hükmümü kendi ellerimle, tırnaklarımla, kanımla keserek, yazıyorum. Öldürme tutkuma son vermek için yazıyorum. Hem suçlu, hem hakim, hem tanık olmak için yazıyorum. Bir çağı üstüne, tıpkı sevgililerimin yüzüme kapıları, camları, hatta fare deliklerini kapatır gibi, kapatarak hükmümü veriyorum. Bir kabus gibi, kusarak yazıyorum. Vampirler dünyasına son noktayı çoğaltmamak üzere koyarak yazıyorum. Ben yazmakla yazgılıyım.

Senin için tüm birikmiş kirli çoraplarımı yıkadım. Onlar ki bir asırlık ayak kokularımın esiriydiler. Giderayak, bir özgürlük girişimimin olmasını istedim. Çoraplarımı kokusuz, ayaklarımı da korkusuz astım çamaşır iplerine. Ve ellerim deterjanlı sarkıyorum dünyanın dibine. Keşke, bunların hepsini bir makineyle yapsaydım diye düşünüyorum. Ama beceriksizim, makineni çalıştıramıyorum. Bir de, istemedim, kendimden sonra ev arkadaşıma elektirik faturasıyla elveda demeyi. Eline, suratsız memurlarca tutuşturulmuş bir fiyat listesiyle akıttığım artıklar üzerine çekilmiş artık su giderlerinin yapışmasını. Sadece, giderken fazladan kullandığım Lipton çay poşetleri için üzülebilir, eğer yüzü yoksa. Ama, çikolatamın yarısını ona bıraktığımı umarım iyilikle anar. Ve bir de tüm satırları harabeye dönüşmüş, sayfaları birer enkaz yığınını haline gelmiş kitaplarımı. Yer yer seni gömmek için defterlerden aşırdığım çizgisiz varakların cilt kapaklarını. Aslında kendimi, tıpkı senin kendini bana bıraktığın gibi bırakıyorum ona. Ancak, benim, seni benim gibi anacak, hiçbir anlayışlı dostumun olmadığını bil.

Ve son. Bir centelmenlik yapıp uzatmalardaki kesintiler için hakemlerin üzerine orta sahaya kadar yürümeyeceğim. Hiçbir uzatmanın işe yaramayacağını biliyorum; bu uzam sonsuza dek uzatılsa bile, durduğum yerden bir adım bile öteye uzanmayacağım. Ve formamı bırakacağım kimse de yok. Zaten bir ömrü kendimle oynayarak geçirdim.

Beni hatırlayanların başını yakarım...

2 yorum:

tuya dedi ki...

yüzün düşüyo yazarken ve ben buna dayanamıyorum...

ismet kara dedi ki...

Artık seni bu dizelerle anmaya başladım.

"Gül ey saf çelişki
Bütün göz kapaklarının altında
Hiç kimsenin uykusu olamamanın sevinci..."

Dostum; sende, sana has olan ama sana has olan bu duyguyu daha önce de üç esaslı adamı okuduğumda okuyuşlarımda da algıladım.

Bunlardan biri Nuri Pakdil,
Bunlardan diğeri Tolstoy,
Bunlardan bir diğeri ise, şairin kendini bir arkadaşının şatosunu kapatarak yüzyılın başyapıtlarından kabul edilen Duino Ağıtlarını yazan adam.

Allah sabır versin...

've sabır
olmasaydı
yeryüzünde
bir gün
kalınabilir miydi?'
(İ.Çiçek)