Salı, Mart 01, 2011

Bozkır masalları 1...

Bitanem, gökyüzü bu gece yine beyaz tombul bulutlarla dolu. Su gibi akıyorlar Ayın parlak gözlerinden. Arzu gibi, istek gibi, hayal gibi koşup, koşup kayboluyorlar başka diyarlarda. Yazın bozkırı saran papatyalar gibi, beyaz, narin, sade... Sessizce, bir hırsız gibi yuvarlana yuvarlana yürüyorlar... Geride yağmalanmış bir boşluk bırakarak... Her şeyi alıp gidiyorlar; senin gibi...

Hayal de bir bulut... Kimi zaman siyah, kimi zaman beyaz... Taşa, toprağa, nehrlere serpiyor göz yaşlarını... Bazen bir kalbe düşüyor, esir kalıyor yıllarca orada... Kanıyor, soluyor, ölüyor... Vücudunun her yerinde dolaşıyor. Gah parmaklarına iniyor, gah dudaklarına çıkıyor. Bazen de söz olup yüzüne çarpıyor. Kendi hayalin başkalarının dilinde ip gibi boğuyor seni...

Kimsenin göremeyeceği şekilde görmek dünyayı... Kimsenin algılamadığı şekilde duymak ve kimsenin hissedemeği şekilde etkilenmek... Hep kırık, hep ucu ucuna bağlanmış ve her an, her bakışta dağılacak gibi yapılan dünyam...

Acı kesmiyor insanı çoğu zaman... Kaybediyor bi yerlerde ipin ucunu... Parça-parça kopuyor, küçülüyor, azalıyor...

Gece uzun. Ve bulutlar moğol atlıları gibi yağmur mızraklarıyla koşuyorlar. Bana düşen izlemek. Ayı, ve terkedilmiş gri boşluğu. İhtiyar bir dede gibi süvari bulutların ardından boşalmış gökyüzünü...

Ve yıldızlar. Bir hastanın alnına yapışmış soğuk ter damlaları gibi... Onlar da bana küsmüş... Onları gölgeleyen süvari bulutlardan savunamadığım için sert ve küçük gözler gibi dikmişler bakışlarını yüzüme...

Yaşamak hep kaybetmekse ben doya-doya yaşıyorum demek! Doymak yorulmaksa ben kayboluyorum demek!

26.02...

2 yorum:

sarya dedi ki...

lütfen daha sık yazın olur mu. su gibi aktı gitti sayfalarca olsa keyifle bıkmadan okurdum.

n_marmara dedi ki...

Peki sevgili Sarya...
Daha sık yayınlarım ben de...