Arap edebiyatında Türkler’le ilgili kullanılan yakıştırmalar, ifadeler çok daha eski dönemlere uzanmaktadır. Yani, Türk adı ve özelliği cahiliye dönemi şiirlerinde de konu edilmiştir. Örneğin, 542 yılında vefat etmiş cahiliye döneminin ünlü şairlerinden Şemmah b. Zirare, “Türk hakanı” tanımını şiirlerinde “umut ve yardım isteği” anlamında kullanmaktadır:
Benden Hakan’a (haber) ulaştıracak bir kimse yok mu?
(Ona söyleye) Sen, kış tüm şiddetiyle cereyan ettiği zaman bir bizi düşün.
Çocukları, zamanın darbesini yemiş ihtiyarları kendi kanatların altına al,
(Nice ki) kuluçyaka yatmış tavuğun yavruları da kargaşa çıktığında
Horozun peşine takılıp onun himayesine sığınırlar. (1)
Cahiliye dönemi, yani İslamiyet öncesi Türk-Arap ilişkilerinin olmadığını savunan tarihçilkteki yaygın tez söz konusu bu türden kıyıda köşede kalmış ufak çaplı bilgilerle tezat teşkil etmektedir. Bu türden bilgiler bir araya getirildiğinde Arap-Türk temaslarının İslamiyetten öncede uzun bir tarihi olduğu ortaya çıkmaktadır. Örneğin, cahiliye dönemi şairlerinden Nabiga ez-Zubtanî (öl. 604) bir şiirinde Gassanîler’le Türkler’in ve Eftalitler’in ilişkisine dokunmaktadır. O, şiirinde şöyle demektedir:
Gassanîler’de iki acemi kavim (yabancı boy) olan Türk ve Eftalitler de,
Oturup onun (İbn Haris’in öteki dünyadan) dönmesini bekliyorlar. (2)
Bu şiirde Gassanîler arasında Türk ve Eftalitlerden iki boyun yaşadığına vurgu yapılmakta ve onlar Arap olmayan acemi topluluklar gibi değerlendirilmektedir. Gassanîler’in Arabistan coğrafyasında yer aldıkları düşünülürse VI. Yüzyılda bu bölgede Türk ve Eftalit boylarının yerleşmesi ilginçtir. Bu ve benzeri bilgiler, Türklerin Ön Asya ile temasının oldukça eski döneme dayandığını göstermektedir. Bu bilgiler kuşkuyla karşılanabilir veya bir benzetme olarak tanımlanabilirdi, ancak bir diğer cahiliye şairi Tamim kabilesinden Beni-Numir’e bağlı Avsiyye şiir okulunun kurucusu Avs b. Hacer’in (öl. 620) Arap coğrafyasında “ellerinde av kuşları olan Türklere” rastlamasını betimleyen şiiri bu kuşkuları gidermektedir:
Ellerinde av katralları olan sarışın bıyıklı Türk yiğitlerini görünce,
Suyu onlar için terk ettim ve deveme atlayıp aradan çıktım (3)
Çok daha ilginç bir bilgiye ise el-E’şâ Hamdan’ın (öl. 621) kendi keyf meclisini anlattığı hikayesinde rastlamaktayız. O şunları aktarmaktadır: “Ben (o gecelerde) şerap içerken Türkler ve Eftalitler çevremde kaçışıyorlardı”. (4)
Adı geçen şairlerin Türk ülkelerinde olmadıkları göz önüne alınırsa, sözünü ettikleri Türk ve Eftlitlere kendi ülkelerinin sınırları içinde rastladıkları bir gerçektir. Bu da İslamiyet’in ortaya çıkışından epey önce Suriye bölgesine ve daha güneylere kadar Türk göçlerinin yapıldığını ortaya koymaktadır.
Türk-Eftalit (Ak-Hun, Uar-Hun, Hyon) adının Araplar için belirsiz olmadığını kanıtlayan elimizde bir bilgi daha bulunmaktadır. Söz konusu bu bilgi İbn Hişam’ın es-Suret adlı eserinde yer almaktadır. Bu bilgiye göre, düşmanları Hz. Muhammed’i sıkıştırınca, onun hamisi olan amcası Ebu Talib’e bir öneride bulunmuşlardır. Bu öneriye Hz. Muhammed’in Türkler’in ve Eftalitler’in ülkesine sığınmasından ibaretti. Ancak önerini geri çeviren Ebu Talib ölene kadar yeğenini koruyacağına söz vermiş ve din düşmanlarına 94 beyitten oluşan bir kaside yazmıştır. Hişam bu kasideni eserine almıştır. Kasidenin bir yerinde Hz. Muhammed’e önerilen Türk-Eftalit ülkesine sığınmasına da yer verilmektedir:
Düşmanlar bizim gücümüze boyun eğip zelil olurlar,
Her ne kadar onlar bizim Türk ve Eftalitlerin kapılarına soğınmamızı istiyorlar.
Allah’ın evine (Ka’be) yemin ederiz ki sizler yalan söylüyorsunuz,
İşlerinizi karıştırmayınca Mekke’ni terk eden değiliz.
Bütün bunlar İslamiyetten önce ve İslam’ı ortaya çıktığı sırada Araplar arasında “Türk-Eftalitler” hakkında ve onların ülkesiyle ilgili geniş tasavvurun yer aldığını göstermektedir. Ayrıca, peygambere yapılan öneri “Türk-Eftalit ülkesinin” Arap coğrafyasından pek uzakta, çağdaş Batılı kaynakların vurguladıkları gibi Orta Asya’da olmadığını da göstermektedir. Bu durumda ortaya şöyle bir soru çıkmaktadır: Arapların gayet iyi tanıdıkları, temasta bulundukları ve hatta peygamberin buraya sığınmasını önerecek kadar rahat ve sorunsuz buldukları Türk-Eftalit ülkesi neresiydi? Söz konusu bu ülke Ermeniyye olmuştur.
***
İslamiyetin ortaya çıktığı sıralarda sonradan Müslüman-Arap kaynaklarında tanımlanan Ermeniyye (eski Armini/Armeni) ve Arran (eski Albanya/Aran) bölgesinde, yani şimdiki Azerbaycan, Ermenistan ve Doğu Anadolu bölgelerinde kalabalık bir Türk topluluğu oturmaktaydı. M.Ö. IV. Yüzyıla kadar bu coğrafyada kalabalık İskit/İşguz nüfusu yer almaktaydı. M.Ö. IV. Yüzyılda bunlar kendi içlerinde çeşitli boylara ayrılmış ve yeni siyasi oluşumlar ortaya çıkartmışlardır. M.Ö. IV. Yüzyıldan itibaren bunlara Hun ve Ogur boyları da katılmağa başlamıştır. Miladi V. Yüzyıla gelindiğinde bu geniş coğrafyanın tamamı Saklar, Sisaklar, Gugar/Gogar, Pasianlar, Alban/Yüeban, Aran, Şirak/Sirak, Gargar gibi İşguz boyları dışında, Çinli/Cinli, Kenger, Peçenek, Bulgar, Hun, Sul/Çul, Hazar, Oğuz, Sabir, Katak/Gödek, Sadak/Sudak, Goroz/Gorus (Hurs/Horoz), Ogur gibi Türk boylarınca paylaşılmıştır. Bu Türk grupları arasında IV. Yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık hızla yayılması sonucunda Türkler yerleşik bir unsur konumuna gelerek diğer göçebe Türk grupları karşısında dinsel-yerleşik bir sosyal kimliğe dönüşmekteydiler. Bunlar zamanla coğrafi tanım olan Armini/Armeni/Ermeni adı altında anılmağa başlamışlardır.
Armini/Armeni/Ermeni adı ilk kez Biaini veya Urartu kaynaklarında geçmektedir. Armini adındaki Armi/Arme (bu Urme gibi de okunmaya müsaaittir) Şupria eyaletinin eski adıydı. Biaini (Asurîler onlara Urartu adını vermişlerdir) dilince “ini” – “yer, mekan bildiren” ektir. Urartuların kendi ülkeleri için kullandıkları Bia-ini, Kür nehri bölgesi için kullandıkları Kuriani coğrafi isimleri gibi. Bu durumda en eski kaynaklarda Armini/Armeni adı “Armi’de oturan, Arminili” anlamında karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan adı geçen eyalette oturmuş Hurri, Luviya, Haldeyler, İskitler, Türkler, şimdiki Ermeniler eyaletin adıyla anılmışlardır (5). Öte yandan Frigler’den küçük bir grup olarak bölgeye gelmiş şimdiki Ermenilerin cedleri önce Hayasa eyaletinde oturduklarından Hay, ardından Armini bölgesine yerleştirklerinden de Armeni/Ermeni adını almışlardır (6). Urartu Devleti ortadan kalktıktan sonra Armini adı tüm Urartu sahasına verilmiştir. Örneğin, Bisütun yazıtlarında artık Urartu değil, bölge için genel bir Armini adı geçmektedir. Persler Urartu karşılığı Armini adını Maday, Elam ve Babiller’den almışlardır. Coğrafi anlamda XI-XII. Yüzyıllara kadar bu adın kullanıldığı bu tarihten sonra ise unutulduğu görülmektedir. İlginçtir, Kitab-i Dede Korkut destanlarında bölge için Oğuz Éli adı kullanılmaktadır. Şimdiki Ermenilerin cetlerinin bölgeye nasıl geldiğine gelince bazı Ermeni tarihçilerinin de savundukları temel görüş şudur: Asur ve Urartu kaynaklarında adları Gamirri olarak geçen Kimmerler, M.Ö. 652 yılında Anadolu’ya sokulmuş ve Frigiya Devleti’ne son vermişlerdir. Kimmerler geri dönüşleri sırasında bir grup Frigi esir olarak kendileriyle birlikte Hayasa eyaletine göç ettirmişlerdir (7). Böylece şimdiki Ermenilerin cetleri bu şekilde tarih sahnesine çıkmış, ancak Rusya’nın XVIII. Yüzyılda bölgeye müdahelesinden sonra toplu halde derlenmeğe başlanmışlardır. Bu süre boyunca onların ayakta kalmasının en önemli gerekçe Grigoryenlik olmuştur. Bu dönem sürecinde Ermeniler ciddi etkileşim geçirmiş, XIV. Yüzyıldan itibaren Batı ekseninde kendi tarihlerini bölge tarihiyle bağlaştırarak Armini eyalet tarihini etniksel Ermeni adıyla bütünleştirmişlerdir. Nitekim Grabarca yazılı kaynaklarda bu durum en ince ayrıntısına kadar anlaşılmaktadır. Movsey Horenli gibi Ermeni müellifi dahi coğrafi anlamda Armini bölgesinin tarihini İskitlere bağlarken, küçük “Hay” topluluğu için şöyle bir açıklamada bulunmaktadır: “biz, küçük, sayısı az, zayıf ve genelde başkalarının egemenliğinde yaşayan halkız”. Öte yandan müelli, Armini bölgesinin tarihini ise “Sakordi” hükümdarlarıyla başladığını belirtmektedir (8). Nitekim, Armini bölgesinde ortaya çıkacak siyasi oluşumlar İskit/İşguz kökenlidir. “Büyük Armini” denilen bölgenin hakimleri de İskit/İşguz hükümdarları olmuşlardır. Onların hakimiyetine son veren Part kökenli Arşakların kurdukları Arşaguniler de İskit kökenliydi. Onları takiben bu coğrafyada ortaya çıkan Mamikonyanlar Türk “Çinli/Cinli” boyu olmuş Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. Abbasiler döneminde bu bölgede kurulan Bagratuniler hanedanlığı ise Aşkenazi (İbraniliği kabul eden Türk) kökenliydi. Anlaşılan Batı, Sovyet ve çağdaş Ermenistan tarihçilerinin iddia ettikleri gibi Armini bölgesinde şimdiki Ermenilerin atalarına özgü siyasi bir oluşumun varlığı tarihe belli değildir. Bu iddianın destek görmesinin gerekçesi coğrafi anlamda Armini adıyla etnik anlamda Ermeni adının özleştirilmesidir.
Kimmer, İskit/İşguz, Sak boylarından sonra Armini ve Albanya bölgelerinde Türk oldukları kesin olan topluluklar yerleşmeğe başlamışlardır. M.Ö. IV. Yüzyılda Ksenefont Pasian adlı bir boyun Armini bölgesine yerleştiğini söylemektedir. Antik Yunan müellifinin, Pasianlar’ın hemen yanı başında Skiflerin yerleştiğinden söz etmesi, onların bir İşguz topluluğu olduğunu ve İskitlerle birlikte bölgeye geldiklerini ortaya koymaktadır (9). Eski Grekçe’de “ç” sesi olmadığından Paçian adı “Pasian” biçiminde geçmiştir. Bu ad Peçenek adının Grek ve Grabar kaynaklarında geçen biçimidir. Daha sonra Armini bölgesinde karşımıza çıkan Pasinuk ve Basian eyaletleri de Peçeneklerin adıyla başlıdır. Tarihçilerin Erken Ortaçağ’da bir Ermeni hanedanı olarak tanıttıkları Pasinuklar da Hıristiyanlaşmış-Gregoryenleşmiş Peçeneklerden öte başkaları olmamışlardır. Miladi başlarından itibaren Peçeneklere ait Baisan (şimdiki Kars) bölgesinde Bulgarları görmekteyiz. Peçenekler bölgede birden fazla boya ayrılmışlardır. Armini bölgesindeki Kol eyaleti de Peçenek boyu Kol/Gul boy adıyla bağlıdır (10).
Peçenekler eski kaynaklarda çeşitli isimlerle anılmışlardır. Antik çağ müelliflerinin eserinde Pasian adı dışında Panksan (Pamkçan), Bastarna (Baçtarna) adı, Eski Gürcü kayıtlarında Paçinik, VII. Yüzyıl Armini Coğrafyası eserinde ise Pokinak, Albanya kaynaklarında Pazkank, Arap kaynaklarında ise Bacunays isimlerine de rastlanmaktadır. Armini bölgesinde oturan Peçenekler kendileri de Kopon/Kapan, Kulpey/Kuloba, Kuyarçi/Gugarçi gibi boylara ayrılıyorlardı. Bu boylarla ilgili Ermeni kaynaklarında epeyce yer adları karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, ilk kez 1074 yılında kaydedilen Kapan adı Kopanlar’la, Kolb, Kolt, Kolman, Goğtan (Grabarca’da “l” sesi “ğ” sesine dönüşmektedir: Goltan-Goğtan) eyalet ve bölge adları bu boyların adıyla bağlantılıdır (11).
Miladi başlarında Karadeniz’in kuzeyi istikametinde yayılan çeşitli Ogur gruplarına (On-ogur, Bitigur, Hun-ogur, Sarı-ogur, Bulgar, Kutigur ved.) mensup bazı Türk boylarının Kafkasya’ya sarktıkları ve kalabalıklar halinde Azerbaycan ile Ermeniyye bölgesine geliğ yerleştirkleri bilinmektedir. Bunlar arasında dikkati çeken en kalabalık Türk topluluğu Bulgarlardır. Artık II. Yüzyılda Araz nehrinin kuzey başlangıcında yer alan topraklar (Kars) Peçeneklerin adıyla Pasiana/Basiana adını taşımaktaydı. Burası otlak bakımından oldukça verimli bölgelerdi. Güney Kafkasya’ya inen kalabalık Bulgar göçlerinin Basiana yurduna gelip yerleşitkleri bilinmektedir. Bir kısmı ise yine Peçeneklerden Kul/Kol boylarına ait Kol eyaleti elleribe geçirmişlerdir. Söz konusu Bulgarlar arasında yer alan en kalabalık Türk boyu Vanand veya Benend olarak gösterilmektedir. Bunlar Armini bölgesinin Tayk Dağlarında (şimdiki Ermenistan ile Gürcistan sınırındaki dağlık alan) ve Ağrı bölgesinde uzun bir süre kendi adlarını taşıyacak Vanand yurtunu kuracaklardır. Vanand, Grabarca kaynaklarda Vğnd biçiminde de geçer ki bunların Vgundur/Bayandur adlı bir Ogur Türk grubu olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, Oğuzlarla birlikte Anadolu’ya gelecek Bayandur boyları daha sonra bunların mirasını paylaşacaklardır (12).
Bölgeye gelen Bulgalar eski Peçenek yurtlarının önemli bir kısmını da ellerine geçirerek bir sonraki dönemlerde Kazan, Çakar (13), Kol/Kul, Kuvyar ve Basil/Barsil boylar kümesini oluşturuyorlardı. Bunlardan Barsiller’in kalabalık bir kitle halinde İdil boylarından gelip bölgeye yerleştikleri (14), bazı kollarının da Aran’da yurt tuttukları bilinmektedir. Grabarca yazılı kaynaklarda bunlardan “kudretli Basiller” diye söz edilmesi onların güçlü ve kalabalık olduklarına işarettir (15). Ortçağlarda bu boylar geride isimlerini bırararak diğer Türk boyları arasında veya Hıristiyanlaşarak erimişlerdir. Eski Sürmeli ve İrevan bölgelerinde 8 civarında Kazancı, 4 civarında Çakar (16) ve 10 civarında Kol yerleşim alanları bulunuyordu.
Armini bölgesinde, aynı zamanda Aran ve Azerbaycan’da yerleşmiş en kalabalık Türk grubu Kengerler’dir. Nunların varlığı daha 482 yılı olayları sırasında Sâsânî ve Grabarca kaynaklarda belirtilmektedir. Bilindiği gibi Orta Asya’da da Kang, Kanglı adlı bir boydan ve Kangyu/Kangkü ismini taşıyan bir yurttan söz edilmektedir. Eski kaynaklarda bunların adı Kangares, Kangar, Kenger olarak geçmektedir. Bunlar varlıklarını uzun bir süre devam ettirmişlerdir. XVIII. Yüzyılda Nahçıvan bölgesinde Kengerlere, şimdiki Gürcistan coğrafyasındaki Boyahmedli, Cinli ve Sefikürd adlı Kenger boylarına rastlanmaktadır (17).
Kengerlerin Armini bölgesinde geniş yerleşim alanları edindikleri bilinmektedir. VII. Yüzyıl Armini Coğrafyası adlı kaynakta Kenger/Kangar eyaletinden söz edilmektedir. Çağdaş Ermeni tarihçisi N. G. Adons söz konusu eyaletin şimdiki Ermenistan’ın İberiya (Gürcistan) ile sınır şeridinde bulunduğunu belirtmektedir. Bunun dışında şimdiki Ermenistan’ın çeşitli bölgelerinde Ortaçağlarda Kenger adlı epey yerleşim alanı bulunuyordu. (18)
Şimdiki Ermenistan’ın XX. Yüzyılın başlarına kadar bir Türk yurdu olan Zengibasar bölgesinde Katak/Kotayk adlı bir Türk boyundan söz edilmetedir. Bunların varlığına ilk kez VII. Yüzyıl Grabarca kaynaklarında rastlanmaktadır. Kotak adının Ortaçağ kaynaklarında geçen Gödek olduğu ve bunların bir Türk topluluğu olduğu bilinmektedir (19). Katak/Gödeklerle birlikte şimdiki Ermenistan’ın Syuni (eski Gökçe) bölgesinede yerleşmiş diğer bir Türk boyu da Sadak adını taşıyordu. Sadak, Türkçe’de “ok kılıfı” anlamına gelmektedir. Grabarca kaynaklarda bunların oturdukları bölgeler Sodk olarak geçmektedir. Albaya kaynaklarında ise Sode ve Dovdey adlarına rastlanmaktadır. II. Yüzyıl Romalı tarihçi Ptolemeus Sodukene (Soduk-ene) yerleşim alanından söz etmektedir. daha 1727 yılında Karabağ bölgesinde Türklerin oturdukları Sadak-Tor denilen bir dağlık alan buluuyordu. Bu adı Soğdak/Soğd’la da eşleştirenler vardı. Ancak XVI. Yüzyıl Türkmenistan bölgesinde Sadak adlı Türk boyundan söz edilmektedir (20). Bu ad sonraki dönemlerde karşımıza Sadahlı olarak çıkmaktadır. Öte yandan bu isme sadece şimdiki Ermenistan bölgesinde değil, Aran ve Azerbaycan coğrafyasında da rastlanılmaktadır. Anlaşılan, Sadaklar geniş bir alana yayılmışlardır.
Erken Ortaçağ Armini bölgesinde önemli bir yer işgal eden en önemli Türk topluluğu Çinli veya Cinli denilen ve Hıristiyanlığı kabul etmelerine karşılık uzun bir süre Türklüklerini muhafaza eden ve üç yüzyıl boyunca bölgenin askeri idaresini ellerinde bulunduran Mamikonyanlar olmuşlardır. Çağdaş Ermenistan tarihçiliğinde Mamikonyanlara büyük atıflar yapılsa da nedense onların etnik kimliği üzerinde hiç durulmamış, benzer tavrı Batı ve Sovyet tarihçileri de sergilemişlerdir. Arap fetihleri öncesinde Ermeniyye’nin bir Türk yurdu olarak Müslüman-Arapların kafasında canlandıranlar da bu hanedan olmuştur.
Eski kaynakların verdiği bilgiye göre, sonuncu Armini’de hüküm süren Arşaklı hükümdarı Hüsrev döneminde (217-238) veya Sâsânî hükümdarı I. Şapur döneminde (241-272) Çenestan bölgesinden Mamigun ve Konak adlı iki Türk kalabalık bir kafileyle İran’a geldiler. İran hükümdarı onları ülke içinde barındırmayarak kuzey-batı yönünde yerleşmelerine müsaade etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Mamigun ve Konak da kendi çadırlarını toplayarak Armini bölgesine buradaki İskit-Part kökenli Arşaklı hanedanına bağlı topraklara yerleştiler. Bunlara Çin’den geldiklerinden dolayı genel anlamda Çinli, daha sonraları halk dilinde Cinli denilmekteydi. Mamigun ve Konak başkanlığındaki Armini bölgesine gelen bu yeni Türk kafilesi askeri bakımdan önemli bir güç teşkil ettiklerinden Arşaklı hükümdarlar tarafından askeri idarenin başına getirileceklerdir. Daha V. Yüzyılda bile bunların Türklüklerini sıkı biçimde muhafaza ettikleri Grabarca yazan eski dönem müelliflerden Favstos Buzand’da yer alan bir bilgiden de anlaşılamktadır. Buna göre, Manvel Mamikonyan kardeşi Muşel’i öldüren Armini hükümdarı Varazdat’a şunları söylemiştir: “Biz sizin köleleriniz değiliz, sizinle yoldaşız ve hatta sizden daha yüksekteyiz. Zira, bizim atalarımız Cinlilerin ülkesinin hükümdarları olmuşlar ve kardeşler arasında patlak veren çekişme sonucunda bundan dolayı kardeş kanı akmasın diye orasını terketmişiz. Amacımız sükunete ulaşıp gelip buralarda yerleşmek olmuştur” (21).
Buradan onların Çin’de egemenlik etmiş Hunlardan bir boy oldukları anlaşılmaktadır. Nitekim başbuğlarının taşıdıkları Mamigun ve Konak adlarına da Türkler arasında sıkca rastlamaktayız (22). Arşaklı hükümdar Hüsrev ilbeyi (naharar) unvanı vererek Taron (şimdiki Muş-Bitlis) bölgesini de tümden onlara tahsis etmiştir. IV. Yüzyıldan VIII. Yüzyılın sonlarına kadar Armini bölgesnin ordu komutanları (sparapet) Mamigun soyundan çıkmıştır. Bunların adı Ermeni kaynaklarında Mamikonian veya Mamikonyan’a (-an -yan Pehlevice –lar, -ler ekidir) dönüştürülerek sonradan Ermenileştirilmek istenmiştir.
Cahiliye dönemi arap kaynaklarında yer alan Türk-Eftalit işte Ermeniyye’de yerleşen bu kalabalık Mamigun ve Konak’ın emrindeki Türkleri ifade ediyordu. Tarihçilikte bunların Çin’den Ermeniyye’ye kadar yolculukları hakkında hiçbir şey denilmemektedir. Ancak bazı ufak çaplı bilgiler bu durumu aydınlatmak için yeterlidir. Her şeyden önce Ermeniyye/Armini bölgesine gelip yerleşen ve buradaki Arşaklı hanedanlığının askeri idaresini ellerine geçiren Mamikonyanlar’ın kökeni araştırılmalıdır. Yukarıda Favstos Buzand’dan altıladığımız bilgi, onların Çin tarafında ortaya çıkan bir iç kargaşa yüzünden yurtlarını terk edip geldiklerini ortaya koymaktadır. Zira, Mamigun ve Konak’ın Ermeniyye’de yerleşmesi Arşaklı Hüsrev (217-238) veya Sâsânî I. Şapur (241-272) dönemlerine denk geliyorsa, o zaman bunların Çin’den çıkması için uzun bir süre gerekmektedir. Bu sorunu çözmek için ilgimizi Orta Asya’daki gelişmelere çevirmemiz gerekmektedir.
Romalı tarihçi Ammianus Marsellinus’a göre, Sâsânî Devleti’nin kuzey-doğu hudutlarında Chionitae (Kionit/Hyonit) adı verilen kavimler oturmaktaydı (23). Batılı kaynaklar bunlardan Karmir Hyon, Kermichion, Hermichion olarak da söz etmekteler. Burada Karmir, Kermir, Hermi sözcükleri “kırmız” anlamında olup Kırmızı Hunlar kastedilmektedir (24). Bu durum Kırmızı Hun, Ak Hun ve Eftalitler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar sorununu gündeme taşımaktadır. Bunlar her üçünün de Türk olduklarına kuşku duyulmasa da Türklerin hangi zümresine bağlı oldukları ve hangi tarihte ortaya çıktıkları tartışmalıdır. Prokopios’un bir kaydına göre, yaklaşık 550 yılında Hirkania (Hazar Denizi) çevresinde Ak Hunlar oturmaktaydılar. Daha da önemlisi müellife göre, bunlar göçebe olmayıp eskiden beri bu topraklarda oturmaktaydılar. Fiziksel yapıları da diğer Hunlardan farklı olup beyaz tenliydiler (25). Bu durum Kırmızı Hunlar ile Ak Hunlar arasında fiziksel olarak da bazı ufak farkların olduğunu düşündürtmektedir (26). Hyon (Hun) adı Avesta’da ve Viştasp hikayelerinde de geçmektedir. Hyonların Horasan sınırlarında gözükmeleri m.ö. I. Yüzyıla rastlamaktadır (27). Bu bilgiler Horasan civarına birbirinin peşi sıra üç farklı dönemde Türk göçünün gerçekleştiği ortaya çıkmaktadır.
I. Kırmızı Hyonların göçleri – M.Ö. I. Yüzyıl;
II. Ak Hunların göçleri – miladi 350 yılda;
III. Eftalit (Ak Ti veya Uar Hun) göçleri – miladi V. Yüzyılın başları;
Ermeniyye bölgesine gelen Mamigunlar bunlardan dönem itibariyle ilk Türk göçüne, yani m.ö. I. Yüzyılda yapılan Hyon/Hun göçüne rastlamaktadır. Muhtemelen Mamigunlar’ın göçü duraksamalar halinde Ermeniyye’ye kadar uzanmıştır. Öte yandan Favstos Buzand’ın sözünü ettiği Manvel Mamikonyan’ın (Mamigun) “Çin’de bir iç kargaşa yüzünden göçüp buralara geldik” ifadesi m.ö. I. Yüzyılda Büyük Hun İmparatorluğunun içine düştüğü karmaşayı ve siyasi krizi tanımlamaktadır. W. Samolin bir çalışmasında, 89-91 yılında Hunlar’ın aldıkları ağır yenilgiler yüzünden bazı kesimlerinin batıya kaydığını belirtmektedir. Ona göre, yurtlarını terk eden kavimler arasında Hyon/Kion boyları da bulunuyordu. bir Hun başbuğunun önderliğinde hızla batıya yol alan Hyonlar önce Soğdiyana (Soğdak), ardından da Partlar’ın ülkesine sokuldular (28).
Partlar İskit kökenli Turanit bir topluluk olduklarından sürekli dışarıdan gelen Türk göçlerini kabul etmişlerdir. Nitekim aldıkları bu destekle de uzun yıllar Roma’ya karşı koymuşlardır. Partlar’ın çözülmeğe doğru itildikleri bir dönemde Horasan’dan içeriğe dalan Hyon/Hun göçü Partlar için ülkenin güneyinde huzursuzluk çıkaran Sâsânîlere karşı hayati bir anlam taşımıştır. Partlar gelen Türk göçebelerine yerleşim alanları tahsis etmekte, onlarda buna karşılık Part askeri savaşlarında gönüllü olarak hizmet etmekteydiler. Mamigunlar Part devletinin sonları ile Sâsânîlerin hakimiyete gelişi sırasında ortaya çıktıklarından onların Hunlardan bir grup olduklarına kuşku duyulmamaktadır. Nitekim, onların hemen peşinden Ak-Hunlar 350 yılında gelip Horasan’a kadar olan bölgelerde yerleşmiş ve kendi devletlerini kurmuşlardır (29). Ancak Ak-Hunların ortaya çıktığı dönemde artık Part Devlet’i tarihe karışmış, Sâsânîler İran’ın merkezi bölgelerinde hakimiyeti ellerine almışlardır. Buna rağmen Sâsânîler de Horasan ve Güney Kafkasya’dan devleti sıkıştıran Türkler’le iyi geçinmeğe çalışmış ve onları Roma’ya karşı yürüttükleri savaşa ortak etmişlerdir. Örneğin, 350 yılında Roma’ya karşı bir Sâsânî – Hyon – Kuşan ittifakından söz edilmektedir. Romalı müellif Marcellinus’a göre, 358 yılında Amida kuşatması sırasında Roma karşısına dikilen Sâsânî ordularının sol cinahını tümden Hunlar oluşturmakta ve onların başında hükümdarları Grumbates (Kurumbat) durmaktaydı(30).
Ermeniyye’de yerleşen Mamigınlar da bu savaşta Sâsânîler safında yer almış ve kendi konumlarını tescillemişlerdir. Muhtemelen bu tarihten itibaren de Mamigunlar ailesi Ermeniyye’deki askeri yönetimi kendi ellerine geçirmişlerdir. Favstos Buzand, Ermeniyye’de ordu komutanlığı yapmış Mamigunlar ailesinden çıkmış komutanları listesini vermiştir: Vaçe, Vasik, Artavazd, Samuel, Muşel, Artaşes, Manvel, Vardan, Amayak, Vagan, Vard, Amazasp, Grigor, Behram ved. bunlardan Vaçe, Vasik, Amayak, Vasak, Vargan ve Manvel isimleri Eski Türkçe isimlere uygun düşmektedir. Diğerleri ise artık Hıristiyanlık izleri taşırlar (31).
Hazar’ın doğu ve batısını ellerinde bulunduran ve İran’ın içlerine doğru geniş bir toprak parçasını ellerinde bulunduran bu Türk toplulukları komşuları tarafından hep “Türk-Eftalit” olarak anılmışlardır. Nitekim, cahiliye dönemi Arap edebiyatına ve Erken İslam kaynaklarına da bunlar aynı isimle girmişlerdir(32). Her halde Eftalifler en son sahneye çıktıklarından Arap kaynaklarında da bu isimle kalmışlardır. Eftalitler, köken olarak Töleslerin cetleri Türklerin Ti gruplarındandı. Yaygın bir görüşe göre, Eftalit adı Ak-Ti adının bozulmuş biçimidir. Arap kaynaklarında bunlar Eptalit, Eftalit, Heptalit olarak geçmektedir.
Eftalitlerin tarih sahnesine çıkışları 400’lü yıllara tastlamaktadır. 450 yılında Sâsânî ve Arap kaynaklarında Eftalit adının Türk adının karşılığı olarak pekişmesi bunun eyani kanıtıdır (33). Bu dönemde Hunlar artık Sâsânî Devleti’nin varlığını tehdit edecek boyuta gelmişlerdir. Öte yandan tarihsel bilgilerin örtüşmesi bu tarihte Hazarın güney-doğusu ile güney-batısında yer alan kalabalık Türklerin ortak hareket ettiği gözükmektedir. Bunu kanıtlayacak en önemli olay 450-480 yılında Sâsânîler’in doğu ve batıda Eftalitlerle Mamigun ve Albanlarla 20 yıldan fazla kıyasıya bir savaş yapmaları ve bunun sonucunda Eftalitler’in siyasi iradesine boyu eğerek yıllık vergi ödemek zorunda kalmalarıdır (34).
Bunun üzerine Sâsânîler bölgedeki küçük toplulukları derleyerek Hun gücüne karşı koymaktaydılar. Örneğin, 364-368 yılında Hay kökenli Bizans’a ait toprakalrda yaşayan bir nahar Sâsânîlerle ittifak ederek Mamigunların vatanına saldırmıştır. Bunun nedeni, Türklerin daha bu dönemde Bizans’ın ortalarına kadar yarıp geçen akınlar yapmasıydı. Tıpkı Selçuklular döneminde olduğu gibi, kalabalık Hun grupları Horasan’dan İran’ın kuzeyi boyunca rahat hareket ederek Bizans’ın ortalarına ve Kuzey Suriye’ye kadar feth hareketleri düzenliyorlardı. Aynı saldırılar Avrupa cephesinde de yaşanmaktaydı. 430 yılında Basik isimli bir Hun komutanı Güney-Doğu Avrupa’nın tamamını eline geçirmişti. Tüm bunlar o dönemde Araplar dahil diğer çevre ülkelerinde Türk-Hunlar hakkında hiçbir tasavvur uyandırmadığını savunmak için yeterli değildir. 450-480 Turan-İran savaşlarında Hun-Eftalitler Horasan ve Azerbaycan yönünde Sâsânîleri peşpeşe büyük yenilgiye uğratmışlardır. Sâsânî orduları doğuda Nişabur’un, batıda ise Maku’nun ötesine geçemiyorlardı. 455 yılında Hunlar Horasan’ın tamamını ellerine geçirirken, 450 yılında Mamigunlardan Vasak Mamigun Halhal civarında Sâsânî birliklerini feci bir yenilgiye uğratmıştır. Bu savaşta İskit kökenli Alban kabimleri de onun yanında yer almışlardır. 451 yılında cereyan eden savaşlarda Vardan Mamigun başkanlığındaki Ermeniyye Türkleri Maku civarındaki Zengimar nehri kıyısında Avarar denilen ovada Sâsânîleri bir kez daha yenilgiye uğratmıştır. 482 yılında Vasak Mamigun Artaz bölgesinde bir kez daha Sâsânîlere yenilgini tattırmıştır. Tam bu sırada Hazarlar’ın Albanya üzerinden Aras nehrine kadar ilerledikleri ve Şirvan bölgesini elelrine geçirdikleri kaydedilmektedir(35).
Tüm bu bilgiler m.ö. VI. Yüzyılda bir İskit ülkesi haline gelen Armini bölgesinin miladi başlarında yapılan yoğun Türk yerlşemeleriyle Erken Ortaçağda artık bir Türk yurdu konumuna geldiğini göstermektedir. Nitekim, cahiliye dönemi Arapları ve İslam’ın ortaya çıkışı sırasında Hz. Muhammed’e önerilen “Türk ülkesine sığınması” önerisi Ermeniyye’ye denk gelmektedir. Ancak, Hıristiyanlığın hızla Ermeniyye’de yayılmasıyla buradaki yerleşik Türk unsuru erimeğe başlamış yerel kimlikle (bu kimlik sanıldığının aksine Hay/Ermeni kimliği olmayıp eski Hurri ve Urartuların kalıntıları olan Haldey kimliğiydi) bütünleşerek dilsel ve kültürel anlamda Türklüklerini kaybetmeğe başlamışlardır.
Notlar:
1.Bu mısralar Cahiz’in Kitabü’l-hayvan adlı eserinde geçmektedir. Bkz. Gamberli, Türk, s. 81-82.
2.Aynı eser, s. 92.
3.Aynı yer; Kitapçı, Hz. Peygamberin Hadislerinde Türk, s. 50. Her iki kaynak bu şiiri Cahiz’in Selese Resail (Leyden 1903, s. 50) eserine istinat etmekteler.
4.Kitapçı, Hz. Peygamberin Hadislerinde Türk, s. 52.
5.Bu konuda geniş bilgi için bkz. Dyakonov İ. M, Predistoriya armyanskogo naroda, Moskva 1967, s. 220, 226, 234, 236 n. 116; Çağdaş Ermeni tarihçisi G. Kapansyan bu adı “Or(o)m” biçiminde okuyarak bu adı Balkan Frigleriyle bağlamak istemişse de kanıtlayamamıştır.
6.Şimdiki Ermeniler hâlâ kendi aralarında Hay adını kullanırken, Gürcüler Somheti (bu ad Gürcüce Yukarı Ülke anlamına gelmektedir), Batı ve Rus kaynakları Armeni, Türkler ise Ermeni demektedirler. Dyakonov, Predistoriya, s. 226-232.
7.Kapanyan G. A, İstoriko-lingvistiçeskie rabotı. K naçalnoy istorii armyan. Drevnyaya Malaya Aziya, Erevan 1956, s. 155.
8.Dyakonov, Predistoriya, s. 174; Horenli’de geçen ve Grabarca Sakordi olarak gösterilen bu isim genelde hep “Sak oğlu” olarak tercüme edilmiş ve açıklanmıştır. Ancak Grabarca’da “ordi” sözünün karşılığı yoktur. Ayrıca bunun neden “oğlu” gibi tercüme edildiği de naşirlerce belirtilmemektedir. “Ordi”, Ermeni kaynaklarına geçen Türkçe “yurt” sözcüğünün bozulmuş biçimidir. Bundan dolayı Horenli’deki “Sakordi” – “Sak yurtlu” olarak tercüme edilmelidir. Buradan da Armeni’deki ilk devlet kuran hanedanın “Sak yurtlu” hükümdarlar olduğu anlaşılacaktır.
9.Ksenefont, Anabasis, IV:18.
10.İstoriya Armenii Moiseya Horenskogo, Moskva 1893, II:56 (bundan sonra Horenli).
11.Kol/Kul boylarının bir Türk-Peçenek boyu olduğunu aynı isim altında Kıpçak Bozkırlarında oturan Türkler arasında da bu kavime rastlamamız kanıtlamaktadır. Gerek Peçenekler, gerekse de Kıpçaklar arasında Kul adlı bir Türk boyu bulunmaktadır. Geybullayev G, Gedim Türkler ve Ermenistan, Bakı 1992, s. 110.
12.Vanandlar hakkında bkz. Horenli, III:44.
13.Çakarlar daha sonra Erdebil bölgesinde karşımıza çıkacak Çakurlu boylarının cetleridirler.
14.Armyanskaya geografiya VII veka, SPb. 1877, s. 35.
15.Horenli, II:58.
16.Bu ad 1590 tarihli İrevan eyalet defterlerinde “Çakarşin” olarak geçmektedir. Bkz. İrevan Eyaleti Mufassal Defteri, İstanbul Başbakanlık Arşini, No: 633, s. 59.
17.Kengerlerle ilgili geniş bilgi için bkz. Klyaştornıy S. G, Drevnetyurkskie runiçeskie pamyatniki kak istoçnik po istorii Sredney Azii, Moskva 1964, s. 159; Geybullayev, Gedim Türkler, s. 111.
18.Adonts N. G, Armeniya v epohu Yustininana, SPb. 1908, s. 222.
19.Armyanskaya geografiya VII veka, s. 53.
20.Sadak hakkında bkz. Armyanskaya geografiya VII veka, s. 48; Eremyan S. T, “Rannefeodalnıe gosudarstva Zakavkazya v III – VII vv.”, Oçerki istorii SSSR, Moskva 1968, s. 303; Geybullayev, Gedim Türkler, s. 117.
21.İstoriya Armeniya Favsta Buzanda, Erevan 1953, V:34 (bundan sonra Buzand).
22.Çingiz Han’ın bir komutanı Çurmagun, onun oğlu ise Abugun adını taşımıştır. İlhanlılarda Argun adlı hükümdara rastlanmaktadır. Türk kökenli Basillerin hükümdarı Katargun adını taşımıştır. Yine Attila’nın Edegun adlı bir oğlu olduğu belirtilmektedir. Konak adına gelince özellikle Bulgarlar arasında Kunak isimli hükümdarlar bulunmaktadır. Bkz. Bakühanov A, Gülistan-i İrem, Bakü 1951, s. 43; Feofilakt Simokatta, İstoriya, Moskva 1957, s. 161.
23.Mcartney C. A, “On the Greek Sources for the History of Turks”, BSOAS, XI, 1943-1946, s. 266-275; Necef E. N – Annaberdiyev A, Hazar Ötesi Türkmenleri, İstanbul 2003, s. 91.
24.Czeglédy K, Bozkır Kavimlerinin Doğudan Batıya Göçleri, çev. E. Çoban, İstanbul 1998, s. 57.
25.Aynı eser, s. 59; Necef – Annaberdiyev, Hazar Ötesi, s. 92.
26.Eski Türklerin anlayışında yönlere, mistik anlamlara ve fiziksel yapılarına (hatta taktıkları başlıklarına) göre Türk topluluklarının Ak Ti, Kırmızı Ti, Yeşil Ti; Ak Hun, Kırmızı Hun, Ak Koyunlu, Kara Koyunlu, Kızılbaş, Akbaş (Osmanlı), Yeşilbaş (Şibanlı) tanımlandıkları bilinmektedir.
27.Czeklédy, Bozkır Kavimleri, s. 60-61.
28.Samolin W, “Hun, Gun, Turk”, CAJ, 1957-1958, III, s. 143-150.
29.Necef – Annaberdiyev, Hazar Ötesi, s. 94.
30.Shiratori K, “On the Territory of Hun Prince Hsiu t’u Wang”, MRDTB, 1930, s. 1-77.
31.Buzand, III:18.
32.Taberi ve Mes’udî onları “Türk” ve “Eftalit” olarak vurgulamaktadır. Bkz. Taberi, II, s. 867, 1879-1965.
33.Necef – Annaberdiyev, Hazar Ötesi, s. 99.
34.Aynı yer.
35.Balazurî, Futuh el-Buldan, Leyden 1876, s. 194; İbnü’l-Esir, el-Kamil, I, s. 319; Dunlop D. M, The History of the Jewich Khazars, Princeton 1954, s. 20.
1 yorum:
Bu detaylı yazı için çok teşekkür ederim size.
Makale'nin başındaki beyitte geçen
(Nice ki) kuluçyaka yatmış ...
kısmına bir el atarsanız... nacizane.
Yorum Gönder