Salı, Nisan 04, 2006

Türk Edebiyatına Katkılar: İlk Hamse Yazarı Genceli Nizamî


Doğu edebiyatının en büyük isimleri arasında yer alana Genceli Nizamî veya Nizamî Gencevî Türk edebiyatındaki önemi yeterince öğrenilmemiş ve irdelenmemiştir. Oysa, Türk edebiyatının birçok büyük şairi birinci dereceden Nizami’den etkilenerek eserler üretmişlerdir. Öte yandan, Nizami’ye karşı gösterilen bu ilgisizlik onun bir Türk kimliğinin olduğunu da unutmamıza neden olmuştur. Günümüzde sadece Azerbaycan Edebiyatında Nizami’nin adı ve edebi kimliği ön plana çıkarıldığından, genel Türk edebiyatı içinde onun yerinin belirlenmemesi bu önemli şairin Pers veya Fars merkezli edebi ve düşünce kimliği içinde algılanmasına yol açmıştır. Batı’da yapılan bu konudaki çalışmalar Nizami’ni birebir Fars kimliği içinde sunulmaya çalışıldığının bir göstergesidir.

Nizami Gencevi gerek siyasi, gerek coğrafi, gerekse de kültürel bakımdan oldukça verimli bir ortamda yetişmiştir. Dönemin siyasi konjonktürü göz önüne alındığında Nizami Gencevi, Selçuklu Türk siyasi gücünün bütün Ortadoğu, Kafkasya ve Anadolu’ya egemen olduğu bir dönemde yaşamıştır. Onun eserlerinde yer alan bakış açı bunu net biçimde göstermektedir. Sadece Leyli ve Mecnun eserini çıkmak koşuluyla diğer dört eserinin dördü de Türk hükümdarlarına sunulmuştur. Ayrıca eserlerinde yer alan Türk kimliğinin de siyasal anlamda vurgulanması Nizami’nin politik bakımdan Pers siyasi değerleri içinde yer almadığını ortaya koymaktadır. İkinci önemli husus ise, Nizam’inin bulunduğu kültürel ortamdır. Yine bu kültürel ortamın kurucuları Selçuklu siyasi çatısı altında birleşen Oğuz Türkleri olmuşlardır. Oğuz Türklerinin bu bölgede oluşturdukları bütünsel ve temel yapıdandır ki Nizami’nin ünü kısa zamanda Anadolu’dan Orta Asya’ya, Kafkaslardan Hint’e kadar ulaşmıştır. Her ne kadar bu kültürel yapı Fars dili aracılığıyla işlevsellik kazanmışsa da, bu Farsça’nın sadece bürokratik konumundan ileri gelmektedir. Aksi taktirde bu Fars etno-kimliğinin egemenliği anlamını taşımamaktadır. Coğrafi ortama gelince, zaten Nizami Orta Asya, İran, Kafkasya, Anadolu, Irak ve Suriye’nin tek bir siyasal çatının bünyesinde tutan Selçuklu coğrafyasında yaşamaktaydı. O dönemde Büyük Selçuklu İmparatorluğu artık Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmış, Doğu Selçukluları Horasan merkezli olup başında Sultan Sancar (1119-1157), Batı Selçukluları ise Irak merkezli olup başında Sultan Muahmmed Tapar’ın (1105-1117) oğulları durmaktaydılar. Ancak 1161 yılında Irak Selçukluları tahtını Kıpçak Türk kökenli Azerbaycan Atabeyleri ellerine geçirerek Sultan Sancar’ın da ölümü ile Büyük Selçuklu İmparatorluğunun bütün merkezi eyaletlerini kendi iktidarları altında birleştirmişlerdir. Dolayısıyla Nizami, Türklerle bütünleşmiş bir coğrafyada yaşamaktaydı.

"Dünya edebiyatına değerli eserleri, rengarenk fikirleri ve büyük idealleri ile nefes katan büyük Türk şairlerinden birisi olan” Nizami 1141 yılında Gence şehrinde doğmuştur. Gerçek adı İlyas olup, Nizami onu dünyaca meşhur kılan mahlasıdır. Babasının adı ise Yusuf’tur. Dedesi ise Gence’nin alimlerinden olan Zeki Müeyyed olmuştur. Nizami’nin Türk olduğu, Azerbaycan’da yerleşen Türk kesim arasından çıktığı kesindir. Bunu onun eserlerinin bir yerinde aktardığı şu beyitlerde kanıtlamaktadır:

Farsça şöyle der:
Peder mer peder mera Tork bud,
Der niru her yek yeki gorg bud.
Türkçe Çevrisi:
Benim atalarım ve dedelerim hepsi Türktü
Her biri güçte sanki bir kurttu.

Üzerinde tartışılan husus Nizami’nin hangi Türk zümresine mensup olduğudur. Bu yönde de iki görüş bulunmaktadır: bir grup araştırmacıya göre Kıpçak, diğerlerine göre ise Oğuz boyundandır. Bunun dışında Nizami’nin İrani kimlikli topluluklara bağlayan görüşler şairin kendi sözleriyle çürütülmektedir.

Küçük yaşlarında babasını ve annesi Rence’yi kaybeden Nizami, dayısı Hace Ömer’in sayesinde eğitim almış, neredeyse bütün yaşamını Gence’de geçirmiştir. Nizami kendi ana dili olan Türkçe dışında Arap, Fars ve Pehelevi dillerini de öğrenmiştir. Eserlerini Farsça yazmasının gerekçesi dönemin koşulları gereği olarak bizzat kendisi tarafından açıklanmaktadır. Örneğin, Leyli ve Mecnun adlı eserinin sunuş kısmında böyle bir eserin Farsça yazılmasını kendisinden talep eden Şirvaşah Ahistan’ın şu içerikte bir mektubuna dikkat çekmektedir.

Farsça:
Der ziver-e Parsi yo Tazi,
İn taze erus ra terazi.
Torki sefeti vefa-ye ma nist,
Torkane sefet seza-ye ma nist.
An kez neseb-e bolend zayed,
U ra sohen-e bolend bayed.

Türkçe çevrisi:
Fars ve Arap süslemeleri ile,
Bu yeni gelini [bana] süsle.
Türkçe söylemek bize vefadan değil,
Türk sıfatlılık bize yakışır değil.
Yüksek soydan gelen biri için
Yüksek sözler de gerekmektedir.
Şirvanşahların Arap soyundan gelmeleri ve kendilerini Sasani hükümdar unvanlarıyla sunmaları onların bu eserin Farsça yazılmasından yana olduğunu göstermektedir. Ancak kendisi bir Türk olan ve Türkçe yazmak isteyen Nizami bu talep karşısında yapacak bir şeyinin olmadığını ve bu talebe de içerlediğini şöyle ifade etmiştir.
Farsça:
Çun helge-ye şah yaft guşem,
Ez del be demağ reft cuşem.
Ne zehre ke ser ze het betabem,
Ne dide ke reh be konc yabem.
Sergeşte şodem der an hecalet,
Ez sosti-ye emr o ze’f-e halet.
Kes merhem ney ke raz guyem,
Vin gesse be şerh baz guyem.

Türkçe çevrisi:
Kulağım şahlık halkasına geçtiği için,
Sinirimden yüreğim ağzıma geldi.
Yetkim yok ki bunu [emri] geri çevireyim,
Görmemezlikten gelip kafamı çevireyim.
Bu utançtan başım döndü,
Bu anlamsız [bir] emirdir ve [benim] durumum zayıftır.
Hiçbir mahremim de yok ki sırrımı dile getireyim,
Bu durumu açıklayıp içimi dökeyim.

Görüldüğü gibi, Nizami eserlerinde kendi dilini kullanmayı istemişse de dönemin şartları gereği bunu başaramamıştır. Yine de büyük bir açık yüreklilikle kendi kimliğini ortaya koymaktan çekinmemiştir.
Nizami Gencevi bütün yaşamının Gence’de geçirmiş ve bir rivayete göre 1209, diğerine göre ise 1211 yılında burada ölmüştür. Kendisinden sonra mezarı üzerine bir türbe yapılmış ve bu türbe hala Gence’de ziyarete açıktır.

Nizami Gencevi bütün Doğu edebiyatını yakından etkilemiş bir şairdir. Nitekim kendisi ilk Hamse yani Beşlik yazarı olarak bilinmektedir. Bu beş eseri aşağıdakilerden oluşmaktadır:
1. Mahzanü’l-Esrar (Sırlar Hazinesi, 1178/79);
2. Hüsrev ve Şirin (1180/81);
3. Leyli ve Mecnun (24 Eylül 1188);
4. Heft Peyker (Yedi Güzel, 31 Temmuz 1197);
5. İskender-name (1196-1200). Bu eser kendisi iki kısımdan oluşmaktadır: İkbal-name ve Şeref-name.

Nizami’nin Fars kimliği ve Perso-İran kültürü içinde tanıtılmasının yegane gerekçesi onun eserlerini Farsça yazması ve İkbal-name’sinin bir yerine sonradan diğer şairlerce yapılan ilavelere dayanılarak onun Kum’da doğduğuna ilişkindir ki bu iddialar tutarsızdır. Nizami Azerbaycan çevresinde yoğun olarak bulunan, Anadolu, İran ve Irak bölgesiyle bütünleşen kalabalık Türk nüfusu arasından çıkmış ve kendisini de bu biçimde tanıtmıştır.

Nizami kendisinden sonraki birçok şair ve edibi derinden etkilemiş, özellikle Doğu Edebiyatında Hamse geleneğinin kurucusu olmuştur. Kendisinden sonra Türkçe Hamse yazan ilk Türk şairi ise Çağatay Türk çevresinden çıkan ve Türk edebiyatında silinmez bir iz bırakan Ali Şir Nevai olmuştur. Nizami’nin edebi mirası ise Fuzuli tarafından başta Leyli ve Mecnun olmak üzere yaşatılmıştır. Leyli ve Mecnun eserinin etkisi o denli büyük olmuştur ki çoğu Türk şair olmak üzere Doğu edebiyatında tam 150 şair tarafından çeşitli üsluplarda kaleme alınmıştır.

Dolayısıyla bir tanıtım özelliği taşıyan bu çalışma Nizami’nin edebiyatımızdaki yerini ve önemini belirlemeye ve bu yönde yeni çalışmalar yapmaya dayanmaktadır. Nizami’ni Türk edebiyatı içinde önemli kılan bir diğer husus ise onun eserlerinde geçen Türkçe kelimelerin bolluğudur. Bütün bunlar dikkate alınarak Nizami’nin edebi bir kimlik olarak edebiyatımıza kazandırılması gerekmektedir.

KULLANILAN KAYNAKLAR
Ahmet Ateş, Nizami, İA;
Ali Kafkasyalı, İran Türk Edebiyatı Antolojisi, II, Erzurum 2002;
Azerbaycan Edebiyatı Tarihi, Bakı 1960;
Azerbaycan Klasik Edebiyatı Kitaphanası, Nizami Gencevi cilti, Bakı 1985;
Bertels E. E, İzbrannıe trudı: Nizami i Fuzuli, Moskova 1962;
Bunyadov Z, Gosudarstvo Atabekov Azerbaydjana 1136-1225, Baku 1978.
Hüzeyin Feyzullahi Vahid (Ulduz), Divan-i Nizami Gencevi, Tebriz-i Bila tarih.
Nizami Gencevi, Sirler Hazinesi, Bakı 1981 (Azerbaycan Türkçesine tercümes: Süleyman Rüstem ve Abbaseli Sarovlu);
Rıpka J, Poets and Prose witers of the late Saljuq and Monqol Periods, The Cambridge History of İran, Vol. V, Cambridge 1968;
Seferli E. – Yusifov H, Gedim ve Orta Esrler Azerbaycan Edebiyatı, Bakı 1982;

Hiç yorum yok: