Çarşamba, Mayıs 24, 2006

Avrupa’nın Doğu İmajı


“Hıristiyan Batı ile Müslüman Doğu arasındaki düşünsel engeller, cehaletle ve mit yaratma yoluyla pekiştiriliyordu. Batı Doğuyu İslam’ın serpilip geliştiği ve canavarca ırkların çoğalmakta olduğu tehlikeli bir bölge olarak algılanıyordu. Zaten Müslümanlar canavar bir ırk görüntüsündeydiler, çirkin, kara ve köpek kafalı olarak portreleri yapılıyordu. Sarazenler ve Cynoceohali (köpek kafalılar) arasında geniş bir birlik vardı. Bu düşmanlığın yol açtığı anti-İslamcı polemik, Hıristiyanların dinlerinden cayma olgusuna karşı zihinlerini koruyabilmelerini mümkün kılmış ve de Hıristiyanlığa bir çok bakımdan kendilerinden üstün bir uygarlıkla uğraşma ediminde öz-saygı kazandırmıştı”.

Bu satırlar Rana Kabbani’nin “Avrupa’nın Doğu İmajı” kitabının ikinci paragrafını oluşturmakta. Yazar, tezatlar dünyasına dikmiş gözlerini. Sürrealist Doğu’nun bulanık renklerinin koynunda sevgilisiyle kaçamak yapmaktan uzak, bu renkli ortamın hüznü içinden sesleniyor bize. Batılı ressamın tuvalinde Doğu pek alaycı bir çehrenin tonlarını işlemekte. Batılı sevgili güzel doğanın karanlıklarına vurulmuş Doğulu cadalozların, baş kesenlerin, yolundan çıkmışların, ar-namus tanımayanların, kadere yazı-tura atanların tonlamalı süslemesiyle tablonun geri planında ürkütücü yüzler misali bize doğru sarkmaktadır. Riyakarlık hep “Öteki”sinde aranmaktadır.

Rana Kabbani bir Suriyeli yazar. 1958 Şam doğumlu. Dünyanın iki farklı ucunda New-York ve Endonezya’da eğitimini tamamlamış. Ortadoğu’yu yıldızlardan gözlemliyor adeta, eğitim aldığı mekanların bölgeye uzaklıkları düşünülürse. Önce 1977’de ABD’de Washington, ardından George Town üniversitesine devam etti. Mezun olduktan sonra Lübnan iç savaşı yıllarında Beyrut’taki Amerikan Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Sonra, ver eline Batı’ya. 1980’de Cambridge İngiliz Edebiyatı doktorası ve doktoru oldu. Mahmut Derviş’in şiirlerini Arapça’dan İngilizce’ye aktarmakla ismini duyurdu. Halen İngiltere yaşıyor ve yazıyor. “Avrupa’nın Doğu İmajı”, yazarın eserlerinin kıdemlisi. Varsın Türk okur birde kendi Doğulu imajını onun çizdiği Avrupa aynasından izlesin. Eser, 1993 yılında Bağlam Yayıncılık tarafından Serpil Tunser’in Türkçe’siyle ülkemizde basılmış. Hala raflarda ve okunmasını bekliyor.

Kitap, bir çilenin öyküsü. Ağzıyla kuş tutsa yaranamayanın hikayesi. Renksizlerin renklilere karıştığı çamaşır makinesine atılıp iyice haşlandığımızı fark ediyoruz kitabın satırlarını okurken. Doğu’nun, Batı’nın geniş hayallere dalıp ufku seyrettiği sırada gökyüzünde beliren Çoban Yıldız’ı olmadığını görüyoruz. Ne masumları insaflı, ne eşkıyaları zalim. Kötüler iyi, iyiler kötü. Korku, dokuz başlı ejderha gibi boyuna ateş kusuyor üzerimize.

Çürümüş bir zekayı arındırmıyor Rana. Tanıtıyor. Ölçüyü arıyor ve de insafı. Kör olası çöpçüler süpürmüşler aşkımı der gibidir, bize. Batılının yarattığı Doğulu mumyanın, nasıl olurda kutsandığı dile getirmekte. İşte, bu mumyanın canlı inançlarından bir epizot size. “Tale of the Ensorcelled Prince” hikayesinde prensin karısı, her gece onu uyuşturucu ile uyuttuktan sonra, şehrin öbür yakasındaki harap bir kulübeye cüzzamlı bir zenci ile yatmaya giderdi. Kara adam kadına olmadık hakaretler yağdırır, geç gelmesine sinirlenir ve ona sıçan haşlaması yedirirdi. Kadın kendisini savunmaya çalışınca da adam daha çok öfkelenirdi:

“Lanet olası! Kara adamların şerefi üstüne yemin ediyorum ki bir kere daha bu kadar geç gelirsen sana eşlik etmeyeceğim, vücudum vücudunun hiçbir yerine dokunmayacak. Siz aşağılık ikiyüzlüler! Siz çatlaklar! Sizin kirli zevklerinizi tatmin edeceğiz ha! Asalak karı! Kokuşmuşlar! Alçak beyazların en alçağı!”

Hikaye böyle uzayıp gider. Güzzamlı zenginin zekice ırk çözümlemelerinin kaynağında yer alan beyaz kadın Doğulu Müslüman kralın eşi. Oysa, ırksal ayırımlar ve söylemler Avrupa’nın eseri. Batılı yazar olanca siniriyle dövmekte kalemiyle Doğuluyu. Onu bir zevk düşkünü, zenci uzvunun kölesi olarak tanımlamakta. Rana, bu Batılı öfkenin izini sürmekte ve onun ürettiği “Öteki”yi tanıtmaktadır.

Eser, beş bölümden oluşuyor. Bir Giriş ve bir Sonuç kısımları da bölümlere eşlik ediyor. Kitabın bir Doğulu yazarın kaleminden çıkması düşüncenin seyrinde de önemli. Kısaca, Avrupalıya göre Doğu imajımızı görmemiz açısından okunması gereken bir eser.

Hiç yorum yok: