Pazartesi, Şubat 20, 2006

Edebiyat Yazıları: Şehir ve Kitap


Kalbimi kitaplar arasında en yüksek rafa koydum.

Onu oradan alıp sayfalarına dokunacak elleri bekliyorum.

Kimin eli dokunacak kalbime?

Kimin avuçlarında ısınacak yüreğim?

Ve kimin parmak darbeleriyle yaralanacak bedenim?

Dostoyevski kitaplarıyla tanıştığımda henüz 14 yaşındaydım. Belki de karanlık bir dünyaya sefer etmiş son Sindibat bendim. Satırlar trenler gibi hayatın çirkin, sevimli, trajik yüzlerini iki durak arasında taşıyorlardı. Duraklardan birinin adı aşk, diğeri acı. Seferler sonsuz. Dosto’yu okumak bunaltıyor insanı, en çok da beni. Hapishaneden firar edercesine kaçtım Dosto’dan. Kalın duvarlar altından özgürlüye fare yuvası kadar delik açtım. Sonsuzluğa ayaklarımla yürüyerek vardığımda çocukluğumu ve gençliğimi tabanlarımda çoktan tüketmiştim. Rüzgâra, orta yaşın saçlarıma düşürdüğü beyaz bulutları kovalamak için sığınmıştım, hatta tapınmıştım. Ateşin elini yakmayacağından emin çocuk korkusuzluğuyla rüzgâra sarıldım. Rüzgârla savruldum ve de rüzgârla kavruldum. Esmek, özgürlüktür sandım.

Petersburg’un binden fazla güneşi var. Her sokak lambası kendisini dev bir yanar top sanıyor. Bu ışık-karanlık ve gölge kovalaması altı ay sürer. Şeytan kah karların arasında yatar, kah rüzgârın kollarında uçuşur. Hayat siyah beyaz seyredip durur. Yağmur gözyaşları gibi tane tane ve irice yağar. Terk edilmiş bir sevgilidir gökyüzü. Mavi çıplaklığının üzerine giydiği gri geceliği ile kâbusudur şehrin.

Yaşamın ilk sıkıntısını uzun ekmek kuyruklarında tattım. Ekmeksiz geri dönüşlerim oldu bana ilk ölümü düşündüren. Yaşamı bitmez bir hamur sanmıştım o ana kadar. Sıcak ekmeğin kokusu kadar hiçbir tat beni yaşama bağlamadı. Kabusa dönüşmeden rüyadan uyanmam gerekirdi. Az gelişmiş bir beyin uykuyu tapınak edinir. “Arhiv Baba ve Liyonka” (Gorki’nin) hikâyeleri bana uzaktı, ama hep uzak kalacak değildi.

Bir zihin, ilk bulanık dalgalanmalarını arzularını sarı sayfalara mürekkeple yansıtmakla gösterir. Ben gazete köşelerini karalardım. Büyük harflerle yazılmış slogansı cümleler. Kurtuluşu keşfetmiş bir firavun gibi gazetelerden piramitler dikerdim.

Hiç yorum yok: