Beden, ulaşılabilir tek mal varlığıdır.
Ve çağımızda beden, siyasi kuşatma altındadır. Bedenin siyasal olarak kuşatılması, karmaşık ve karşılıklı ilişkilere göre, onun ekonomik kullanımına bağlıdır. Bedenin iktidar ve egemenlik ilişkileri tarafından kuşatılmasının nedeni büyük ölçüde üretim gücü olmasından kaynaklanmaktadır. Fakat buna karşılık bedenin işgücü olarak oluşması ancak, onun bir tabiiyet ilişkisi içine alınması halinde mümkündür. Burada ihtiyaç anlamında bedensel ihtiyaç aynı zamanda özenle düzenlenen, hesaplanan ve kullanılan siyasal bir araçtır. Beden ansak hem üretken beden, hem de tâbi kılınmış beden olduğunda yararlı güç haline gelebilmektedir. Bu tâbi kılma durumu yalnızca ya şiddet, ya da ideoloji aracılığıyla elde edilebilmektedir. Doğrudan ve fizik de olabilir, güce karşı güç kullanılabilir, maddi unsurlara yönelebilir ama bu yüzden şiddete yönelik olmayabilir; hesaplanmış, düzenlenmiş, teknik olarak düşünülmüş olabilir; ince olabilir ve ne silaha, ne de teröre başvurabilir, ama gene de fizik düzlemde kalabilir. Yani tam olarak bedenin işleyişinin bilimi olmayan bir beden bilgisi, ve onları yenme yeteneğinden daha fazla bir şey olmak üzere, onun güçlerine bir egemen olma olabilir; bu bilgi ve bu egemen olma bedenin siyasal teknolojisi olarak adlandırabileceğimiz şeyi oluşturmaktadır. Bu teknoloji tabii ki dağınık, sürekli sistematik söylemler halinde nadiren formüle edilmiş durumdadır. Çoğu zaman yamalı bohça gibidir. Çok dağınık usuller ile aletleri devreye sokmaktadır. Sonuçlarının tutarlığına rağmen çoğu zaman çok biçimli bir düzenlemeden ibarettir. Üstelik onun yerinene belirli bir kurumun tarzı içinde, ne de bir devlet aygıtı içinde belirlemek mümkündür. Bunlar ona başvurmakta; onun bazı süreçlerini kullanmakta, değerlendirmekte veya dayatmaktadırlar. Fakat bizzat kendisi, mekanizmaları ve etkileri itibariyle tamamen başka bir düzeyde yer almaktadır. Bir bakıma aletlerin ve kurumların devreye soktukları, ama gerçeklik alanı bir bakıma bu büyük işleyişler ile maddilikleri ve güçleriyle birlikte bizzat bedenler arasında yer alan bir iktidar mikrofiziği söz konusudur.
Oysa bu mikrofiziğin incelenmesi burada uygulanan iktidarın mülkiyeti olarak değil de, bir strateji olarak kabul edilmesini; iktidarın egemenlik etkilerinin bir sahiplenmeye değil de, düzenlemelere, manevralara, taktiklere, tekniklere, işleyişlere bağlanmalarının; onda elde tutulabilen bir ayrıcalıktan daha çok, her zaman gergin, her zaman faaliyet halinde olan bir ilişkiler ağının keşfedilmesini; ona model olan bir devir işlemini gerçekleştiren sözleşme veya bir alanı ele geçiren fetihten çok, sürekli çarpışmaya almak gerekmektedir. Sonuç olarak, bu iktidarın kendini tutmaktan çok icra edildiğini; egemen sınırın kazanılmış veya muhafaza edilmiş ayrıcalığa değil de, onun stratejik konumlarının bütünsel sonucu olduğunu kabul etmek gerekir - egemen olunanların konumunun dışa vurduğu ve bazen de sürdürdüğü etki.
Öte yandan bu iktidar ona sahip olmayanlara yalnızca bir zorunluluk veya yasaklanma olarak uygulanmamaktadır; onları kuşatmakta, onların içinde ve onların uzantısından geçmektedir; tıpkı onların ona karşı olan mücadelelerinde, onların üzerindeki mücadelelerinden destek aldıkları gibi, bu iktidar da egemen olunanlardan destek almaktadır. Yani yönetenleri yönetilenler beslemektedir.
Bunun anlamı bu ilişkilerin toplumun iyice derinliklerine indiği, bunların devletin yurttaşlarla ilişkilerinde veya sınıflar arasındaki sınırda yerleşmedikleri ve bunların bireyler, bedenler, hareketler ve tavırlar, yasanın veya yönetimin genel biçiminde yeniden üremekle yetinmedikleridir. Süreklilik varsa da benzerlik ve türdeşlik değil de, mekanizmanın ve tarzın özgüllüğünün olduğudur. Nihayet bunlar tek bir anlam taşımamaktadır. Sayılmayacak kadar çok karşılaşma noktasının; her birinin kendi çatışma, mücadele ve güç ilişkilerinde hiç değilse geçici olan tersine dönme tehlikesini taşıyan istikrarsızlık odaklarını tanımlamaktadır. bu mikro iktidarların devrilmeleri demek ki ya hep ya hiç yasasına uymamaktadırlar; bu devrilme aygıtların yeni bir denetimi veya yeni bir işleyişi veyahut kurumların bir tahribi tarafından bir kerede ebediyen geçerli olmak üzere kazanılmış durumda değillerdir; buna karşılık bu yerelleşmiş olaylardan hiçbiri, içine hapsedildiği şebekenin tümünün üzerinde meydana getirdiği etkilerin dışında, tarihin kapsamı içinde yer almamaktadır.
Belki de bilginin ancak iktidar ilişkilerinin askıya alındığı yerde olacağını ve bilginin ancak onun emirlerinin, taleplerinin ve çıkarlarının dışında gelişebileceğini düşündüren koskoca bir gelenekten de vazgeçmek gerekmektedir. Daha çok iktidarın bilgi ürettiğini, iktidar ve bilginin birbirlerini doğrudan içerdiklerini; bağlantılı bir bilgi alanı oluşturmadan iktidar ilişkisi olmayacağını, ne de aynı zamanda iktidar ilişkilerini varsaymayan ve oluşturmayan bir bilginin ve bilgi alanının olmayacağını kabul etmek gerekir. Demek ki "iktidar-bilgi" ilişkilerini iktidar sistemine nazaran serbest olacak veya olmayacak bir bilgi öznesinden itibaren çözümlemek gerekir. Bunun tersine, bilen öznenin, bilinecek nesnelerin ve bilme tarzlarının, iktidar-bilgi arasındaki bu karşılıklı temel kapsamların ve onların tarihsel dönüşümlerinin etkileri olduklarını göz önüne almak gerekir.
Kısaca, iktidara yararlı olan veya ona ayak direyen bir bilgiyi üretecek olan bilgi öznesinin faaliyeti değil de, iktidar-bilgi, onları kat eden ve onları oluşturan mümkün bilgi biçimi ve alanlarını belirleyen süreçler ve mücadelelerdir.
Bugün bedenlerimizle, siyasal bir anatominin düşünü kurmak mümkündür. Artık özgür bir beden, günümüzde daha çok beden-olmayandır. Ancak bu bile, bedenin bir ruh olarak kalması, bedenin modern cezalandırma uygulamalarına katlanması demektir. Çünkü ruh, bir siyasal anatominin sonucu ve aleti; bedenin bizzat hapishanesidir. Modern yörüngede insan beden ve ruh olarak iktidarın insanı beden anlamında somut olarak ele geçirmesi, ruh olarak da cezalandırmasının dışında değildir. Artık iktidar, Tanrı'nın yerini tümden ele geçirmiştir. Bu iktidarın dini bilimdir. Anti-din olarak bilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder