Çarşamba, Ekim 04, 2006

Küçük Kararların Zorbalığı


Daha dün, gece ortasında kaybolmuş Çoban, yalnızlık içinde, bir yığın yıldızın ortasında, onu insanların cemaatine yakılaştıracak birleştirici ilkeyi arıyordu; tektanrılı dinlerin başarısı, insanlık durumunu çok uzun bir süre nitelemiş olan, hem coğrafyanın, hem de toplumun hapishanesinden çıkma gereksinimine çok şey borçludur.

Bizim sorunumuz çok başkadır. Her zaman aynı ölçüde yalnızız, ancak yalnızlığımız kalabalık içinde kaybolmuş, hareketli ve bağları olmayan insanın yalnızlığıdır. Sıkıntımız büyük bütünlükten ayrı düşmekten değil ortaya karışmaktan ileri geliyor. Gökler boşaldı ve biz, hiçbir birleştirici bütünlüğe yol açmayan bir yığın göstergenin ortasında takılıp kaldık.

Artık hiçbir siyasi ve felsefi düzenin yönetmediği bir çokluklar dünyasında, içimizde bir takım birliklerin bulunduğunu söyleyemeyiz. Duyumlarla dolan, çeşitli tepkilere maruz kalan yaşamlarımız bir kukla tiyatrosu gibi sürer. Bize kalan şey bir ot parçasına hayran olmak, bir Ay ışığına, gelip geçen bir heyecana hayranlık duymaktır. Ufalanmış dünyamızın zavallı küçük hazineleri. Kopernik devrimi, Dünyaya merkezdeki yerini kaybettirmişti, ancak hiç olmazsa Güneş ile birlikte bir merkez düşüncesini korumuştu. İşte ölmekte olan fikir bu fikirdir. Göreceliğin zaferi, ilkeler karşısında ilişkilerin zaferi.

Artık özgürlükten yoksun değiliz, ama özgürlük düşüncesinden yoksunuz. Bu çağın büyük sürprizi, çoğumuzun kendimizi iyi hissetmemizdir. Sanki daha önce hiç bu kadar özgür olmamışız gibi bir duygu besliyoruz ve artık bize ulaşmayan her tür engele maruz kalan atalarımıza üzülüyoruz. İzlediğimiz filimler, giydiğimiz giysiler ve daha da önemlisi hissettiklerimiz konusunda artık hiçbir yasak yok.

Diğerlerini görmekten insan artık kendiyle karşılaşmıyor. Her tür karşılaşma artık medyalaştırılmıştır, işaretlerle standartlaştırılmıştır. Paranın para olarak işareti, lüks maddelerin markaları. İlkesiz insanlar olarak bizler, artık sadece işlem operatörleriyiz. İlişkiler devamlı işliyor, hatta hiçbir insani örgütün işlemediği kadar iyi işliyor, ancak hiç kimse hangi amaçla işlediğini bilmiyor. İktidar, artık başkalarının bilgisini kısıtlamak değildir, aksine başkalarının bilgisini harekete geçirmektir. Bu bilgini başkalarının bize çabuk ulaşması adına kısaltırken, kendi kedimize ulaşmamız adına uzattıkça uzatırız. Küçük kararların zorbalığı altında ezilmek için sanki can atıyoruz. Tekrarların dünyasında tekrarlanmayan şeyler arıyoruz. En büyük fiyatları ona biçiyoruz. Bize ait olanların bizim üzerimizde olması, bizden değerli olması ve bize sahip olması bizi rahatlatıyor adeta.

Sanki yarattıkları şeyler yüzünden insan dünyadan kovulmuştur.

8 yorum:

Adsız dedi ki...

"Çünkü biz aynı zamanda aşırı anlam bolluğuyla, kusursuz bir anlamsızlığın yol açtığı bir korku düzeni içinde yaşıyoruz."


Jean BAUDRILLARD

insan dedi ki...

yani; zorluklarla bilenerek bir "biz" oluşturamadığımız için ürettiklerimizin gölgesine sığınıyoruz.

Nadir Bey,
sayfanızı takip etmeye çalışıyorum. kıymetli ve özenli paylaşımlarınız için teşekkürler.

saygılar,

Adsız dedi ki...

Özgürlük düşüncesinen yoksun olmak, diğerlerini görmekten kendiyle karşılaşamamak...
Bu cümlelerin her biri ayrı yazı konusu olabilir. Tesbitler alkış istiyor, elim armut toplamıyor, alkışlıyorum ben de...

"...Sanki yarattıkları şeyler yüzünden insan dünyadan kovulmuştur..."

Yakında eşyalar bizi evden kovacaklar, hissediyorum ve elbiseler reddedecekler onlara değmemizi. Yerinde bir tesbit Sayın Marmara, ne yapmalı, kutlamalı mı sizi:)

n_marmara dedi ki...

Sevgili Banu sana mı, Baudrillard'a mı teşekkür edeceğimi bilemiyorum.

Sevgili İnsan, takdirinizi almak bir onurdur.

Ve sevgili Yollardagezer, keşke ellerimiz armut toplasa. Çok pahalı meret.

Adsız dedi ki...

her zaman özgürlük mümkündür,fakat buna talip olan kimseyi ben görmedim,çünkü mesela burada saçma sapan yorumların dışında,bir yerdedir özgürlük,yoksa kelimelerle mastürbasyon yapmakta değil,Baubrillard da inanın sizi sadece aptal sayıklamaların ortasına atacaktır,sözün talibisiniz bay bayan felsefeciler,asla hakikatin değil

n_marmara dedi ki...

Sevgili Cavlaki, söze talip olmakla hakkata talip olmak arasında fark nedir? Söz'le hakikat arasında bir ayrım mı var? Şayet söz, hakikatın dışındaysa, hakikat anlamında hakikat bir söz değil de nedir? Yani hakikat da bir sözdür. Sözün dışında bir hakikat veya hakikatın dışında bir söz görebiliyorsanız buyurun, aksi takitde hakikat (söz) adına başkalarının söz (yorum) hakkını kaspetmeyin.
Saygılarımla...

Adsız dedi ki...

sözle hakikat aynı şey değildir bayım...söz hakikatin soluk bir gölgesidir...elma sözü ne kadar elmanın kendisi ise hakikat sözü de o kadar hakikatin kendisidir.söze herkes talip olabilir,fakat hakikate talip olmak çok yükseklerde bir yerlerdedir...adı üstünde bu bir yorumdur...sizi alkışlamalı mıyım yani...türkiye türkçesinde gasp hırsızlık,yağmalama anlamlarında kullanılır...ben kimin hakkını gasbetmşim sayın yazar...beğenmeme hakkımı kullanıyorum...ne yani...burada övgüler yağdırmak zorunluluğu mu var...

n_marmara dedi ki...

Sevgili Cavlaki, ne demek, istirham ederim efendim. "Gasp" sözümü lütfen önemsemeyin. Ayrıca, "algış" ve "övgü" bekletim yok. Ama senden gelen hiçbir şeye de hayır demem. Zaten, malum bende hiçbir şeyin geleceği yok. Şimdi senin cigaran da vardır?