Pazar, Mart 12, 2006

Nilgün'ün Anısına...



CAM KELEPÇEYE EVET

Ilık bir süzülüşle
Geri dön hayat,
Bırakma yeryüzü salına
tünemiş pek kara kuşlar
Örtsün bakışımı,
pencere tutsağının
Düşsün hayatı suya...
NİSAN, 84


KURAKLIK ANA
Kuraklık ana! Bir son bulamadık senin için, bir başlangıç da.
Bilememe kapanında öyle yönsüzüz ki!
Felaketin kıyısını hatırlatan senin tarafsızlığındı, her zaman.
Gündüz kaçağı gözün geceye saldı bizi,
susku karanlığında yazdı hep giz sözünü, çekinmeden.
Önceleri, tayfun yığınları, bora çoğulluğu soluyordu yaşamımıza.
Sonra, zifir durukluğu; söndü, çekip gitti yıldızlar da.
Böylece serildik yatay, paylaşım olanaksızlığı konutunda.
Işıltılarını geri alanşimşeklerin ilenciyle, yer dışı kaldık.
Bu yer ölümü tanımamıştı, henüz, yaşama tanıklığına ant içmişti.
Bu yemin kalkanını yüzümüze çevirerek savunmakta kendini hâlâ;
kollarımız bağlı, hiçbir karşılık yok bizden, yansıtabileceğimiz.
Bir an kısacık bir önsezi anında, bir bileşim umudunda, kalkanın gözü değişiyor;
konutun, kızgın ve atılgan, tehditleriyle geri bıraktırıyor
bu önseziyi ya da devinim umudunu.
"Dur" diyor, "hangi karşılık sana kucak açar, belli sayı için,sıfırdan farklanan?"
"Nasıl bir kaçışla vazgeçmek bu ara'lıktan?"
Ürkünç tavrıyla başlamanın hiçliğini yineliyor, alıkoyuyor en küçük kımıltıdan.
Bizlerin yanıtı bu alıkoyuşta buluyor varlığını,
dönencenin dışına bırakılmış olanda, kendiliğinden.
Ürkekçe bakıyor, bakıyoruz...
Bu verimsiz otlaklı köyün dışı için bize de ki,
Ey Kuraklık ana!
Bütün yollar ardıç ağaçlarıyla, kuş sesleriyle kilitlendi.
Sizin bileceğiniz gömütlük ayinleri, yüzyılların sözü ses olarak,
ancak terkedilmiş yıkıntılarda bulunur.
Sözün tınılarını dönendiren de bir duvar, duvarlar kümesi...
Bu örtük açıklık, kırmızı bir yüzeyin mavi muskası kabul edilerek,
göğsümüze takacağımız uğur, nişan olacak,pekâlâ!
Bir örnek giysili çalışkan cüceler bile,
hiçbir etkin düşsüzlük parçası bile geri alamayacak bu belirlenmeyi bizden.
Azınlık sorusu şudur; Kuraklık ana!
Ben kimim'in arayışı kaç adım gider öz-tanıma?
Engin bir su izinde yanıta vardığında, ne kadar bilebiliriz Kimiz'i?
Korku ağına sarınarak, değirmi bakışını yineliyor.
İmliyor sessizce; "Tam bu kadar işte!" diyor, oluş tarihine, bizi geri gönderen.
Sonra, gözleri yeniden karanlığa yönelmiş,
Kuraklık ananın.
Mart, 1981

Hiç yorum yok: