Pazartesi, Mart 27, 2006

Yerliler İnsan Mı?


Batı’nın tarihi ifrit zekalılar basamağıdır. Çarpılmadı gitti şu kıta ya, yanıyorum buna doğrusu. Ve bu zekanın uzuvlarıyla gerdeye girmek bizim sivilceli lise dönemi yaşayan toyların hayal üçgeni. Daha ne kadar hayasızca yazabilirim, meçhul. Parmaklarım her kelimeyi beyzalığa kazıyıncaya kadar acı çekiyor. Bütün kızgınlığımla Vitoria’nın ırzına geçmek istiyorum. Vitoria kim?

Şiddet ve soykırımın kıtalararası “Yenidünya” atlasını yarattığı dönemde bir Yerli savunucusu. Conquistador’lar dünyasının iyilik meleği. Salamancalı bir düşünür. Masasının üzerinde insanların hakkını dağıtan adalet terazisi kurmuş. Çok mu, az mı, eksik mi, fazla mı tartıyla oynuyor. Gören de Tanrı’yı imrendirmeye özeniyor sanacak eclafı.

Vitoria’nın kafasına üşüşen soru şu: Yerlilerin hakları olamalı mı? Bu sorunun alt basamağında duran iğreti ifade şu: Yerliler insan mı? Bir hukuksal tanım düşünün ki, “Yerli” kimliğini tanımakla, yerliliye özgü bütün hakları zaten başında kabul etmiş; etmiş ama hâlâ onun insanlığını tartışıyor. Vitoria, bu soruya insanca yanıt verdiği için büyük bir saygıyla anılıyor. “Yerliler insandır” demiş “Hıristiyan olmasalar bile, yalnızca insan oldukları için doğal haklara sahiptiler”. Bu yargısı, onu çağının insan-saygınları arasında oturtmuş. Tarihin hiçbir kesitinde böyle bir saygınlık biçimi olmamıştır. İnsanı, kimliği dışında tutulacaksın ve sonra da Tanrısal bir özerklik dağıtıyormuş gibi "insan" olma hakkını tanıyacaksın ve adınız tarihin altın suyuna çekilecek.

Adalet, eğer İslam fatihlerini mistik derinliğe gömmeseydi, Avrupa’da insanlığını derk eden canlı türü kalır mıyıdı acaba? Tarih kılıçlarımızın gölgesinde kaçıp gitti. Sanırım geri dönüşü pek olmayacak gibi.

Hiç yorum yok: