Çarşamba, Mart 15, 2006

Bir Direniş Hikayesi: Göktepe


Türkmen Milli Mücadelesinin en büyük kanıtı olarak dünya tarihine geçen Göktepe direnişinin üzerinden tam 122. yıl geçmiştir. Bu süre içinde Türkmenler ulusal bir kimlik kazanmış, Rus ve Sovyet işgalini üzerinden atarak bağımsız kimlikleriyle Türkmenistan Cumhuriyeti adı altında ortaya çıkmışlardır.

Göktepe savaşları bugüne kadar çok sayıda çalışmanın, makalenin konusu olmuştur. Gerek Türkmen, gerek Rus ve diğer ülkelerin araştırmacıları bu konuda çok sayıda çalışma ortaya koymuşlardır. Göktepe olaylarının lehinde ve aleyhinde ortaya konulan görüşlerin hemen hemen hepsinde, savaş sırasında Türkmen ulusunun gösterdiği direniş hep övülmüştür. Daha, direnişin gerçekleştiği tarihlerde dönemin Osmanlı matbuatı Türkmenlerin direnişine övgüler yağdırarak “Göktepe Zaferi” başlığını atmıştır.

Savaş, belki Türkmen tarihinin en büyük direnişi ve kahramanlık eseri olarak görülebilir, ancak bir gerçek asla gizletilemez. Göktepe savaşı Türkmenler adına tam bir kıyım olmuştur. Kaynaklar bize, II. Göktepe savaşının sonucunda 6500 Türkmen askerinin, 28.000 kadın, çocuk ve ihtiyarın öldürüldüğünden söz etmekteler. En ürkütücü tablo bu savaş sırasında ölen yüzlerce Türkmen bilgin ve din aliminin, Türkmen toplumunun kültür ve edebiyatında bıraktıkları boşluktur. Savaş Göktepe kalesinde korunmakta olan çok sayıda eser ve kitabında kaybına neden olmuştur.

Göktepe, bir topluluğun kendi bağımsızlığı için verdiği bir varoluş mücadelesidir. Genel Türk tarihinde Türklerin sergiledikleri bu türden direnişlere dört veya beş kez rastlanmaktadır. İlki, 1804 yılında Azerilerin Ruslara karşı sergiledikleri Gence direnişi olup ardından 1881 Göktepe, ardından Çanakkale ve İran’daki Kaşkay Türklerinin İngilizlere karşı sergiledikleri Şiraz direnişidir. Bunların son ikisi düşmanın hezimetiyle sonuçlanırken, ilk iki direniş kaybedilmesine karşılık toplumun hafızasında bir kahramanlık destanı olarak kazılmıştır. Gence ve Göktepe direnişleri eğer Rusların topluluk üzerinde yoğun baskısı gerçekleşmemiş olsaydı yerel halkın dilinde ikinci bir Köroğlu Destanının ortaya çıkışıyla sonuçlanacaktı. Ancak, bugün bu direnişleri destan olarak gelecek kuşaklara anlatmak biz tarihçilerin, edebiyatçıların, roman ve hikaye yazarlarının elindedir. Zira, Göktepe direnişi toplumsal varlığımızı incitse de kimliğimize ve hafızamıza ulusal bir güç vermektedir.

Göktepe sadece anlamlara ve anlatımlara sığdırılacak bir olay değildir, aynı zamanda ulusça ders alacağımız bir olaydır. Araştırmalara göre, Göktepe olayı uzun yıllardan beri ve planla gerçekleştirilen bir işgal girişiminin son safhasıdır. Diranişin yaşandığı 1881 yılı olaylarının en az 60 yıl öncesinden itibaren bölgeyle ilgili Rusların işgal raporları hazırladıkları bilinmektedir. Rus silahlı birlikleri komutanı N. N. Muravyev’in 1819-1820 yıllarında Türkmen bölgesine gerçekleştirdiği gezide bunun ip uçlarına rastlamaktayız. Ondan önce de Binbaşı Ponomaryev Türkmen yomutlarının oturdukları bölgelere geziler düzenlemiş, ticari amaçlarla ele geçirdiği üstleri askeri amaçlar için kullanmaya başlamıştır. 1820 yılı sonrasında bölgeye gelmiş Rus ordu mensuplarından Lalayev’in çar yönetimi adına hazırladığı raporlarda açı ve net biçimde “Türkmenler Rusya’ya tâbi olmalıdırlar” ifadeleri yer almaktadır. 1832 yılında G. S. Karelin’in başını çektiği heyetin raporları ise tam bir işgal girişiminin planlarını içermektedir. Dolayısıyla, Göptepe adım adım gerçekleşmekte olan bir işgali durdurmak için Türkmen toplumunun karşı koymasını yansıtmaktadır.

Göktepe savaşının Türkmen tarihinde bir diğer önemi, Türkmen boylarını bir araya getiren top yekun bir ulusal direniş olmasıdır. Direniş sırasında o zamana kadar boylar halinde örgütlenen Türkmenler bir araya gelerek ortak bir cephede birleşmişlerdir. Oysa, araştırmacılar Türkmen boyları arasında birliğin olmadığından söz etmektedirler. Anlaşılan, Göktepe savaşı bu görüşü boşa çıkartmaktadır. Zira, Türkmenlerin boylar biçiminde sosyal bir yapılanma göstermesi aralarındaki birliğin olmamasından değil, bir çeşit yaşam tarzından ileri gelmektedir. Bilindiği gibi, Ortaçağlardaki Türkmenistan sahasının coğrafi koşulları göz önüne alındığında Türkmen toplumlarının aynı çatı altında yaşaması olanaklı görülmemektedir. Büyük sahra bölgeler arasındaki ilişkiyi ve bağlantıyı zorlaştırmaktaydı. Kısaca, Türkmenler arasında her zaman için etnik, boy, kan bağı olmuştur. Onlar özellikle bütün bölgeyi tehdit eden düşmana karşı defalarca birlik oluşturmuşlardır. Bunu Türkmen tarihinde Safevilere, Nadir Şaha, Kaçarlara ve en sonra Ruslara karşı görmekteyiz.

Göktepe Türkmen tarihinde bir dönemin sonu, yeni bir dönemin başlangıcıdır. Göktepeyle Türkmenlerin bağımsız yaşamı sona erdiği gibi, Türkmen boylarının feodal siyasal düzeni de sona ermiş, kabile tarzı küçük etnik gruplara dayalı sosyal hayat biçimi tamamlanmıştır. Bunun yerine Türkmenler başka bir gücün tesirini altına düşmesine rağmen aydınlanma hareketleri, ulusal bilinç ve millet kimliği kazandıkları bir dönemeç almıştır. Rus işgali adı üzerinde bir işgal olmasına karşın Ruslar Türkmen bölgesine koloni yaşam düzeni yanında Batı idare anlayışını da getirmişlerdir. Böylece, bu gelişmeler sonucunda Türkmenler Doğu toplumu olma kimliğinde sıyrılıp Batılı toplumlarla aynı düzeyde olma seviyesini yakalamıştır.

Türkmen ulus kimliği işgal sonrası gelişen biri dizi olaylarla açıklanmaktadır. Ancak bu gelişmenin temel kökleri Göktepe öncesi Türkmen sosyal ve kültürel yaşamında yatmaktadır. Göktepe sırasında Türkmenler zaten ulusal bir varlık ortaya koymuşlardır. Tek bir dil, tek bir etnik kimlik, aynı inançsal unsurlar ve kendi karakterleriyle özleşmiş coğrafi yapı alt yapıda Türkmen ulusunu oluşturacak nedenler olarak görülmektedir. Bunun tamamlanması için sadece yetkin bir siyasal güç gerekliydi. Dolayısıyla Eski Sovyet tarih anlayışında belirtildiği gibi, Türkmenler Rus işgali sonrasında milli bir kimlik kazanmış değillerdir. Tabii, Rus işgalinin Türkmen milli kimliğine olumlu veya olumsuz etkileri olmuştur, ancak bu olay Rusların bölgeye nüfuz etmesiyle birinci dereceden bağlı bir olay değildir ve daha geniş süreçleri içermektedir.

Göktepe savaşı aslında 1863 ile 1884 yılı arasında yirmi seneden fazla süren bir işgal sürecinin son durak noktalarından biri olmuştur. Eğer, o sürede Rusların katıldıkları Kuzey Kafkas, Balkan savaşları göz önüne alınırsa Ruslar en sert direnişle burada karşılaşmışlardır. Bunu, o zaman kadar bir çok savaşa katılan General Skobelev’in raporları da doğrulamaktadır. Gerçekten de, ateşli silah olmayan bir topluluğun her türlü silahla teçhiz edilmiş manevra kabiliyeti yüksek bir ordu karşısında sergileyebileceği en sert ve en güçlü bir direnişi Türkmenler Göktepe’de ortaya koymuşlardır. Öte yandan Türkmenlerin Göktepe’de yenilmesinin faturası sadece Türkmenlere kesilmez. Türkmen beyleri usun süre kendi çevrelerinde müttefik arayıp durdular. Doğuda ortaya çıkan Rus tehdidinin önüne geçmek için İran, Afgan Emirliği ve Orta Asya’daki küçük siyasal birliklerle birlikte savaşmak isteklerini dile getirmelerine rağmen yalnız bırakıldılar. Dolayısıyla, Türkmenler işgal karşısında gereken bütün mücadeleyi sergilemişlerdir.

Ancak, her savunma veya yenilgi ve hatta zafer kendi kahramanlıklarıyla anılmaktadır. Göktepe savaşı Türkmen tarihine çok sayıda kahraman kazandırmıştır. Bunların en büyüğü hiç şüphesizi savaşlarda iki oğlunu kaybetmesine rağmen son ana kadar direnen ve 5 Mayıs 1880 günü savaşın meydana getirdiği harabeler üzerinde gözlerini yuman Nurberdi Han olmuştur. Onun ölümü bir anlamda Türkmenlerin de Ruslara karşı lidersiz kalmasına neden olmuştur. Ancak Türkmenler bu savaşın kahramanları arasında Mahtumkulu Han, Dıkma Serdar, Kurban Murat İşan’ın adlarını Nurberdi Hanın adı kadar aziz tutmuşlardır.

Kısaca, Göktepe Türkmen milli mücadelesinin yükselen bir kahramanlık abidesidir.

Konuyla İlgili Kaynakça İçin Bakınız
Saray, Mehmet – Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Ankara 1995.
Saray, Mehmet – “Türkmenlerde Demokrasi Anlayışı ve Parlamento”, Türk Kültürü, N: 197.
Necef. E, Annaberdiyev. A. – Hazar Ötesi Türkmenleri, İstanbul 2003.
Dr. Ahmet Annaberdiyev
Tarihçi-Araştırmacı

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Göktepe Savaşı şüphesiz sonuçları bakımından yıkıcıdır ve elem vericidir ama bu savaşı Kafkasya ve Balkanlarla karşılaştırıp onların üzerinde bir yer vermek abestir. Balkanları es geçelim hadi de Kuzey Kafkasya 150 yıl savaştı yahu Ruslara karşı bir sürü Rus Generali burada öldü Rus literatürünün büyük kısmı buradan beslendi.Altyapı açısından Göktepe ile karşılaştırılması tarihte görülmez.Bu yüzden bu ibare çok saçma ve yersizdir. Milliyetçi yazılar yazarken başka milletlere de saygı lazım